PEYGAMBER EFENDİMİZİN
VEFATI:
Hicretin onuncu yılında Rasülullah
(s.a.), yüz binden daha fazla
müslümanla birlikte Medine'den hacc için hareket etti. Bu hacc esnasında
Arafat dağı yanında, İslâm'ın anayasası kabul
edilen veciz ve ölümsüz hutbesini iradetti. Bu hutbesinde, İslâm'ın
temel ilke ve kaidelerini beyan ederek, insanlar arasında fark
gözetmeyen
bir eşitlik ilan etti. Şöyle diyordu:
"Ey nas! Biliniz ki Rabbiniz birdir,
babanız birdir. Hepiniz
Adem'densiniz. Adem de topraktandır. Allah yanında en üstününüz,
O'ndan en çok korkanınızdır. Arab'ın, Arab olmayana
üstünlüğü yoktur; üstünlük ancak takva iledir."
Kur'ân-ı Kerim'in nüzûlü de Maide
sûresinin 3. ayetindeki, "Bugün
size, dininizi kemale erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve size
din
olarak İslâm'ı seçtim." kavl'i şerifinin nazil
olmasıyla tamamlanmıştı.
Veda Hacc'ının üzerinden henüz üç
ay geçmemişti ki, Rasülullah
(s.a.) ateşli bir hummaya yakalandı. Onun
hastalığının şiddetlendiğini gören Ensar, Mescidi
Nebî'de toplanmışlardı. Fadl b. Abbas ve Ali b. Ebi Talib, bu
durumu Peygamber Efendimize ulaştırdılar. Bunun üzerine
Peygamber Efendimiz, Ali, Abbas ve Fadl'a dayanarak Ensarın huzuruna
çıktı.
Başı sarılıydı. Minber'in alt basamağında
oturdu, Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle hitap etti; "Ey nas!
Duydum ki, siz peygamberinizin ölmesinden korkuyormuşsunuz. Allah'ın
benden önce gönderdiği peygamberlerden ebedî yaşayan biri var
mı ki, ben sizin içinizde ebedî kalayım? Bilesiniz ki, elbette ben
Rabbime kavuşacağım, siz de bana ulaşacaksınız.
Size, ilk muhacirlere hayırlı davranmanızı vasiyet ederim. Bütün
muhacirler de birbirlerine karşı hayırlı olsunlar. Allahu Teâlâ
şöyle buyurur; "Asra (yani peygamberlik çağına, yahut bütün
zamana veya ikindi namazına) andolsun ki, insan ziyan içindedir. Ancak
inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve
birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka" (onlar ziyandan
kurtulmuşlardır.) Her iş, Allah'ın izniyle, iradesiyle
cereyan eder. Siz olacak şeylerin sırasını
değiştiremezsiniz, Allahu Teâla sizden birinizin acelesiyle, acele
davranmaz. Allah'ın iznine, iradesine galebe etmeğe çalışanlar,
en sonu mağlub olurlar. Allah'ı aldatmak isteyenler de muhakkak
aldanırlar. Nitekim o, şöyle buyurur: "Demek iş
başına gelecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak
ve akrabalık bağlarını koparacaksınız."
"Ey nâs! Size Ensar halkına da hayırlı
olmanızı vasiyet ederim, çünkü onlar sizden önce iman yurdunu
hazırlamışlardır.
Onlara iyi muamele ediniz. Onlar sizi kendi mahsullerine ortak etmediler
mi?
Evlerini sizinle paylaşmadılar, sizi vaktiyle evlerinde
ağırlamadılar mı? Kendileri ihtiyaç içinde oldukları
halde, her hususta sizi nefislerine tercih etmediler mi? O halde (ey
muhacirler!)
sizden biriniz iki adam arasında hakemlik yapmak görevine getirilirse
Ensarın iyilik edenlerine teveccüh ve ikram etsin, fenalık
yapanların kusurlarından da vazgeçsin. Biliniz ki, kendinizi onlara
tercih edemezsiniz. Biliniz ki, ben size karşı çok merhametliyim,
yine biliniz ki, ben Rabbime kavuşacağım, sizler de bana
kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer, Kevser
havuzunun kenarıdır. Benimle havuz kenarında buluşmak
isteyenler dillerini gerekli olan şeylerin dışındaki
boş şeylerden çeksinler."
Rasülullah (s.a.), 13 Rebiülevvel h. 11
(8 Haziran 632) pazartesi günü
ruhunu teslim etti. Risaleti tebliği etmiş, kendisine verilen emaneti
en mükemmel bir şekilde yerine getirmiş olarak ömrünün 63'ünde
Rabbimizin rahmetine kavuştu.
Rasülullah'ın vefat haberi, müslümanlar
üzerinde müthiş bir
tesir icra etti, öyle ki büyük bir şaşkınlığa düşerek
peygamberlerin de, diğer insanlar gibi öleceklerini bildiren ayetleri
bile
unuttular. Kılıcını çekip dikilen Ömer b. Hattâb,
Rasülullah'ın öldüğünü söyleyenleri ölümle tehdit ediyor ve
şöyle diyordu: "Münafıklardan bir adam, Rasülullah'ın
vefat ettiğini zannetmiştir. Hayır vallahi! O ölmedi, lakin
Musa'nın gittiği gibi, dönmek üzere Rabbine gitti. Vallahi
Rasülullah dönecek ve öldüğünü söyleyenlerin ellerini kesecektir."
Rasülullah'ın vefatını duyan Hz.
Ebubekir, Mescid'in önüne
geldiğinde Ömer hâlâ, halka bir şeyler söylüyordu. O, bunlara
aldırmaksızın
doğruca Rasülullah'ın bulunduğu odaya girdi. Üzerindeki
örtüyü kaldırarak şöyle dedi: "Babam ve anam yoluna feda
olsun ya Rasülellah! Ölümünde de, diriyken olduğu gibi ne kadar güzel
ve temizsin. Senin ölümünle, hiçbir peygamberin ölümüyle kesilmemiş
olan peygamberlik son bulmuştur. Şanın ve şerefin o derece büyük,
o kadar güzel vasıflara sahibsin ki, tanıtılmak ve üzerine ağlanmaktan
münezzehsin. Ya Rasülellah! Ölümünle insanlara teselli oldun, zira
nübüvvet özelliklerinle hususiyet kazanmış olmana rağmen
ölüm sana da yetişti. Ölümle o derece umumileştin ki, ölümlü
olmakta hepimiz seninle eşit olduk. Kendin tercih etmemiş
olsaydın, ölümün nefislerimize çok zor gelirdi, eğer bizi
ağlamaktan menetmemiş olsaydın, senin için gözyaşları
döker; hatta göz pınarlarımızı kuruturduk. Ama, yine de göz
yaşımızı tutmağa gücümüz yetmiyor. Şiddetli
üzüntü ve kederi üzerimizden atamıyoruz. Allah'ım bizden ona selâm
ulaştır. Ya Muhammed (s.a.)! Rabbinin katında bizi unutma,
hatırında kalalım. Sekinet ve rahatlık
yaratılmamış olsaydı, korku ve üzüntü de yaratılmazdı.
Allahım, nebine bizden selâm ulaştır, onu aramızda muhafaza
et!"
Hz. Ebubekir, daha sonra Rasülullah'ın
naşının
başından ayrıldı, dışarı çıkarak halka
hikmetli ve anlamlı hutbesini irad etti. Bu hutbe müslümanların
aklını başına getirdi ve düştükleri hatayı hemen
anladılar. Hz. Ebubekir şöyle hitap etmişti: "Şehadet
ederim ki, Allah birdir, O'ndan başka ilah yoktur, O'nun hiçbir ortağı
yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasülüdür. Yine
şehadet ederim ki, Kitap (Kur'an) nazil olduğu, din meşru
kılındığı, Hadîs iradedildiği, söz söylendiği
gibi mahfuzdur. Allah, apaçık bir hakikattır," sonra da şöyle
dedi: Ey nâs! Muhammed'e kulluk eden var idiyse bilsin ki: Muhammed
muhakkak
ölmüştür; Allah'a tapanlara gelince, şüphesiz Allah diridir,
ebediyyen bâkidir." Devamla şu manadaki ayetleri okudu:
"Muhammed sadece bir elçidir. Ondan
önce de peygamberler gelip geçmiştir.
Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde
geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi
üzerinde geriye dönerse, Allah'a hiç
bir ziyan veremez. Allah, şükredenleri mükafatlandıracaktır.”
Ve devam etti: "Allahu Teâlâ işini, size vasiyet etmiştir, onda
ümitsizlik ve sabırsızlığa düşmeyiniz. Şüphesiz
Allah, sizin yanınızdaki ve kendi yanındaki şeyleri Nebisi için
seçmiştir. Onu, yarlığamasına çekip almış,
Kitabını ve nebisinin sünnetini sizde bırakmıştır.
Bu ikisine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını
ayıran sapıtır. Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta
tutan kimseler olunuz. Şeytan, Peygamberimizin ölümü sebebiyle sizi
aldatmasın, dininizden saptırmasın. Şeytanı aciz
bırakacağınız şeyde, ondan acele davranınız.
Size ulaşmasına fırsat vermeyiniz."
Malik b. Enes'in şöyle dediği rivayet
edilir: "Bana
ulaştığına göre Rasülullah (s.a.), pazartesi günü vefat
etmiş, salı günü defnedilmiştir. Müslümanlar, cenaze namazını
gurublar halinde, imamsız olarak kılmışlardır."
Sahabe-i Kiram, Rasülullah'ın nereye defnedileceği hususunda ihtilafa
düşmüşler, bazıları doğum yeri olan Mekke'ye,
bazıları ashabının yanına Cennetü'l-Baki' kabristanına
bazıları da kendi mescidine gömülmesini teklif etmişlerdi. Bu
esnada söz alan Hz. Ebubekir, Peygamber Efendimizin "Hiçbir peygamber,
vefat ettiği yerin dışında bir mahalde defnedilmemiştir."
mealindeki hadisini rivayet ederek, bu ihtilâfın ortadan
kalkmasını sağladı.