İslami Bilgiler Paylaşım Sitesi http://islami.webyardim.org |
|
| DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER Çarş. Ekim 27, 2010 2:54 pm | |
| EbuHureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (a.s.v)'e imanın neolduğu sorulunca şu şekilde cevap vermiştir; "İman;Allah 'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed (a.s.v)'in O'nun kulu veResulü olduğuna, Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Ahiretgününe, kaza ve kadere, hayır ve şer her şeyin Allah 'in takdiri veyaratmasıyla olduğuna inanmaktır. " (Buhâri, Müslim, Ebû Dâvud) Hadis-i şeriftede geçtiği üzere, İman; Allah-u Zülcelal'in, Cebrail (a.s) aracılığıile, Hz. Muhammed (a.s.v)'e göndermiş olduğu semavi hükümlere kesin olarakinanıp kalben tasdik ve dil ile ikrar etmektir. Bu da iki şekilde olur; 1-İCMÂLİİMAN: iman edilecek şeylere kısaca ve bir bütün olarak iman etmektir. Bunagöre bir kimse, manasını bilerek ve inanarak kelime-i tevhidi söylese,icmali olarak iman etmiş olur. 2-TAFSİLİİMAN: İman edilecek şeylerin her birine açık ve geniş bir surette, ayrıntılıbir bilgi ve idrak ile iman etmektir. Başka bir ifadeyle, altı iman esasını;namaz, oruç, hac, zekat gibi farz kılınan ibadetleri; içki içmek, kumaroynamak, adam öldürmek, zina yapmak gibi haram kılınan şeyleri öğrenmek,tasdik etmek, helali helal, haramı da haram bilmektir. Ehl-i sünnetitikadına göre, kalbin bilmesi ve tasdik etmesi iman için yeterlidir.
- SORU2:Allah-u Zülcelal'in Selbî sıfatları kaçtanedir?
Allah-u Zülcelal'inSelbî sıfatlan altı tanedir.1-Vücûd:Var olmak demektir. Varlığı kendisindendir. Her şeyin varlığı O'nunsayesindedir. O, olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Gerek bizim, gerekse herhangi bir şeyin varlığı, Allah'ın varlığına bir şahiddir. 2-Kıdem:Ezeli, yani başlangıcı olmamasıdır. Evveli olmayana kadim, sonradan olanahadis denir. Allah, kıdem sıfatı ile muttasıftır. Sonradan var olmamıştır.Allah-u Zülcelal'in varlığının başlangıcı olmadığı gibi, bütün varlıklarınbaşlangıcının da ona bağlı olması demektir. Geçmişe doğru ne kadargidilirse gidilsin, Allah-u Zülcelal'in var olmadığı bir an düşünülemez. 3-Beka:Ebedi, yani, sonu olmamasıdır. Sonu olana fani, sonu olmayana baki denir.Allah, beka sıfatıyla muttasıftır. Çünkü ebedidir. Varlığının aslasonu yoktur. Beka'nın zıddı olan yok olma, Allah-u Zülcelal için imkansızdır. 4-MuhalefetünLil-havadis: Yarattığı hiçbir şeye benzemez. Hayalle tasavvur edilemez. Hatırlarane gelirse gelsin, Allah-u Zül-celal ondan başkadır. 5-Kıyambi zatihi: Varlığı kendisindendir. Başkasına muhtaç değildir. Allah-u Zülcelal'inezeli ve ebedi olan varlığı, kendi zatı ile kaimdir. Asla başkasından değildir.O'ndan başka yaratıcı bir zatta mevcut bulunamaz. 6-Vahdaniyyet:Allah-u Zülcelal'in zat ve sıfatlarında tek (bir) olmasıdır. Bu sıfattaAllah-u Zülcelal'e mahsustur. Ortaktan ve benzerden münezzehtir.
- S0RU3:Allah-u Zülcelal'in Subüti sıfatları kaçtanedir?
Allah-u Zülcelal'inSubûti sıfatlan sekiz tanedir; 1-Hayat:Allah-u Zülcelal'in diri olmasıdır. Allah-u Zülcelal'in bütün sıfatlarıezelde vardır. Yaratıkların sıfatları böyle değildir. Allah-u Zülcelal'inhayatı vardır, fakat bizim hayatımız gibi değildir. Hayat sıfatının zıddıolan ölmek, Allah-u Zülcelal hakkında mümkün değildir. 2-İlim:Olmuş ve olacak bütün her şeyi bilmesidir. Allah-u Zülcelal'in ilim sıfatıylaeşyayı bilmesi gerçektir. Allah bilir, fakat bizim bildiğimiz gibi değildir.Allah-u Zülcelal'in ilim sıfatı ezelidir, sonradan var olmamıştır. Allah-uZülcelal'in zatıyla beraber vardır. Bu alemi ve varlıkları en güzel şekildeyaratmak, varlıklarını devam ettirecek tedbiri almak ve hiçbir karışıklığameydan vermeden devam ettirebilmek, ancak ilim sahibi bir yaratıcıyı gösterir.Kulların mükafatlandırılması veya cezalandırılması yine büyük bir ilimgerektirir. Allah-u Zülcelal hakkında cehalet, gaflet ve unutkanlık düşünülemez. 3-İrade:Vuku bulacak her şeyi kendi dilediği şekilde ve zamanda yaratmasıdır. Eşyave fiillerin hepsi Allah-u Zülcelal'in dileme, hüküm ve iradesiyledir.Allah-u Zülcelal kainattaki ve kainat içindeki şeyleri ezeli iradesiyleistediği gibi yaratmıştır. Allah-u Zülcelal'in dilediği olur, dilemediğiolmaz. Allah-u Zülcelal'in dilemediği bir şeyi zorla yaptırabilecek hiçbirkuvvet yoktur. Kainatta cereyan eden hadiselerin bütünü Allah-u Zülcelal'iniradesiyle gerçekleşir. O'nun iradesi olmadan hiçbir şey meydana gelemez. VeO, ne isterse yapar. 4-Kudret:Allah-u Zülcelal'in bütün mümkünatta (var olan) tesir ve tasarrufa kadirolmasıdır. Kudret sıfatı ile Allah-u Zülcelal'in her şeye gücü yeter.Allah-u Zülcelal'in gücü vardır, fakat bizim gücümüz gibi değildir.Allah-u Zülcelal'in kudreti zatidir, yani kendindendir. O'nun kudreti hiçbirşeyle ölçülmez. O'nun kudreti karşısında; büyük küçük, yakın uzak,az çok farketmez. Allah-u Zülcelal, gözümüzün önünde meydana gelenmilyarlarca işi, biri diğerine mani olmadan yapar. Bu durumda kudreti işleregöre parçalanmaz, dağılmaz. O, sadece "Ol" diye emreder. İstediğiher ne ise, onun olmasını istediği zaman geldiğinde oluverir. 5-Semi':Allah-u Zülcelal'in her şeyi işitmesidir. Allah-u Zül-celal her şeyi işitir,fakat bizim kulaklar vasıtasıyla işitmemiz gibi değildir. Allah-u Zülcelal'inişitmesinde uzaklık, yakınlık, gizlilik ve açıklık farketmez. Kulak vesesi nakleden hava gibi vasıtalara da ihtiyacı yoktur. O, en gizli yakarışları,dilden dökülen fısıltıları dahi işitir. Allah-u Zülcelal'in bir şeyi işitmesibaşka bir şeyi işitmesine mani değildir. 6-Basar:Allah-u Zülcelal'in her şeyi görmesidir. Allah-u Zül-celal her şeyi görür,fakat bizim gözlerimiz vasıtasıyla görmemiz gibi değildir. Allah-u Zülcelal'ingörmesinde uzaklık, yakınlık, gizlilik, açıklık farketmez. O'nun göz veışık gibi vasıtalara da ihtiyacı yoktur. O, en gizliyi, gizlinin gizlisinidahi görür. Allah-u Zülcelal'in bir şeyi görmesi başka bir şeyi görmesinede mani değildir. 7- Kelâm:Allah-u Zülcelal'in sese ve harfe muhtaç olmaksızın konuşmasıdır. Allah-uZülcelal Zatî ve Kudsî olan kelamı ile konuşur. Fakat bizim konuşmamızgibi değildir. Bizler aletler, uzuvlar ve harfler yardımıyla konuşuruz.Allah-u Zülcelal ise aletsiz ve harfsiz konuşur. Harfler yaratılmıştır,fakat Allah-u Zülcelal'in kelamı yaratılmış değildir. 8-Tekvîn;Allah-u Zülcelal'in istediğini, dilediği şekilde yaratmasıdır. Allah-u Zülcelalyaptıklarını fiil sıfatı ile yapar. Bu sıfatların hepsi tekvin sıfatınınmanası içine girmektedir.
- SORU4: Küfür ne demektir? Kaç çeşit küfür vardır?
Küfür,lugatta Örtmek demektir. Istılahta ise Hz. Peygamber (a.s.v)'in Allah-u Zülcelalkatından getirdiği kat'i olarak bilinen şeylerden birini inkar etmektir. Dört çeşitküfür vardır, bunlar; 1-) Küfr-iİnkari; Allah-u Zülcelal'i tanımayıp onu asla kabul etmemektir. Allah-u Zülcelal'invarlığını inkar eden kafirler gibi... 2-) Küfr-iCuhudi; Kalple Allah-u Zülcelal'i tanıyıp, kibrinden dolayı diliyle ikraretmemektir. Şeytanın küfrü gibi... 3-) Küfr-iİnadi; Kalple Allah-u Zülcelal'i bilmek, dille itiraf etmek. Ebu Talib gibi...Zira o, Ben Muhammed'in dininin, dinlerin en hayırlısı olduğunu biliyorumfakat beni tenkid ederler diye itiraf etmiyorum diyordu. 4-) Küfr-iNifaki; Dille ikrar ettiği halde, kalple tasdik etmemektir. Münafıklargibi...
- SORU 5: Bir kimse bilmeyerek küfrü gerektiren bir söz söylese,kâfir olur mu?
Bilmeyerekküfrü gerektiren bir söz söyleyen kimsenin kâfir olup olmayacağı hakkındaihtilaf vardır. Ulemâların çoğunluğuna göre bilmemek bir mazeret değildir.Bilerek ya da bilmeyerekle olsa küfür kelimesi söylemek küfürdür.Bazı ulemâlaragöre ise, küfrü gerektiren sözün muhtevasına inanmayan kimse, böyle birkelime söylerse kâfir olmaz.
- SORU 6: Küfrü gerektiren söz ve fiillerin bir kısmınelerdir?
Bir kimsezorlama olmadığı halde, dili ile küfrü icap ettiren bir söz söyler vekalbi de iman ile mutmain olursa yine kafir olur. Bir kimsenin kafir ya da mü'minolması ancak sözü ile anlaşılır. 1 -) Birkimsenin kalbine, küfrü icap ettiren şeyler gelirde, dili ile söylemezse, mü'mindir.Fakat kalbine geldiklen sonra, küfre azmederse, kafir olur. 2-) Birkimse başka bir kimseye, küfür kelimesini söylesin diye telkin etse, otelkin eden kimse kafir olur. 3-) Birkimse, "Filan adam uçarsa ben kafir olacağım" dese, o insan uçmayacağıhalde, bunu iddia eden kişi, küfrünü buna bağladığından dolayı kafirolur. 4-) Birkimse, "Ben şu işi yapmış isem kafir olayım" dese o işi isteryapmış olsun isterse yapmamış olsun, küfrünü buna bağladığından dolayıkafir olur. 5-) Birkimse Allah-u Zülcelal'in isimleri ve emirleriyle alay ederse, kafir olur. 6-) Birkimse, Kuddüs, Kayyum ve Rahman gibi Allah-u Zül-celal'e mahsus olan isimlerimahlukata takarsa kafir olur. 7-) Birkimse, müslüman bir kimse için; "filan adam, benim ve Allah-u Zülcelal'inyanında yahudi gibidir" derse kafir olur. 8- Birkimse, hasta olan bir adam için; "Bu adamı Allah unutmuştur" derseveyahut "Allah'ın unuttuklarındandır" derse kafir olur. Böyledemekle Allah-u Zülcelal'in ilim sıfatını inkar etmiş sayılır. Halbuki,Allah-u Zülcelal'in ilim sıfatı ezelidir ve O hiçbir şeyi unutmaz. 9-) Birkimse, başka bir kimseye; "Senin yemininle eşeğin anırması aynıdır"derse kafir olur. Çünkü Allah-u Zülcelal'in ismi ile yapılan yemini -haşa-eşeğin anırmasına benzetmiştir. 10-)Allah-u Zülcelal'i mahlukattan birine veya bir nesneye benzeten kimse kafirolur. Çünkü Allah-u Zülcelal yaratılmış hiçbir şeye benzemez. 11 -) Birkimse, Allah-u Zülcelal'in isimlerinden bir ismi yahut emirlerinden bir emri veO'nun bir va'dini hafife alıp alay etse kafir olur. 12-) Birkimse, küfür kelimesi söyleyen bir kimseye, rıza ile gülse kafir olur. Çünküküfre rıza göstermekte küfürdür. 13-) Birkimse, ne olsaydı zina, kumar ve içki gibi haramlar helal olsaydı diyetemennide bulunursa kafir olur. Çünkü burada kendi istekleriyle, Allah-u Zülcelal'inkesin haram kıldıklarını helal görmek istemiştir. Halbuki Allah-u Zülcelalbunları kesin haram kılmıştır. 14-) Ezansesini duyan bir kimse, bu çan sesidir diye alay etse kafir olur. 15-) Birkadın kocasına veya bir koca karısına "Seninle olmaktansa kafir olmamdaha hayırlıdır" demiş olsa kafir olur. Çünkü kafir olmayı hayırlıgörmüştür. 16-) Birkimse, Kur'an çöl kanunudur, bir işe yaramaz dese kafir olur. 17-) Birkimse önemsemeyerek ve küçük görerek Kur'an-ı Kerim veya Hz. Peygamber(a.s.v)'in Hadis-i Şerifini ayak altına alsa veya yastık olarak kullansakafir olur. 18-) Birkimse tefsir, fıkıh, akâid gibi ilimlerle alay edip hafife alırsa kafirolur.
- SORU 7: Ölümle tehdit edilip inkâra, küfre zorlanankimse, mecbur kaldığı için küfrü gerektiren sözü söylese kâfir olurmu?
Allah-u Zülcelâlbir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Kalbiiman ite dolu olduğu halde inkara zorlananlar müstesna. Kim Allah 'a küfrederse,onlar için şiddetli bir azab vardır. Lakin küfre karşı bağrını açanlarüzerine Allah tarafından bir gazab ve kendileri için büyük bir azab vardır."(Nahl; 106) Ayet-ikerimede de belirtildiği gibi, herhangi bir kimse tarafından tehdit ile küfrügerektiren sözleri, mecbur kaldığı için söyleyen kimse, kalbi imana yatkınolduğu halde tehdidin etkisi ile söylerse kafir olmaz. NitekimHz. Peygamber (a.s.v) zamanında, Yemane'de çıkan yalancı peygamber Müseyleme'ninadamları tarafından iki sahabe esir alınıp Müseyleme'ye götürüldüler. Müseylemeonlardan birisine; "Muhammed hakkında ne dersin?" diye sordu. Sahabe;"O Allah'ın Resulüdür" diye cevap verdi. Müseyleme tekrar;"Benim hakkımda ne dersin" diye sordu. Sahabe; "sen de..."dedi. Bunun üzerine Müseyleme o sahabeyi salıverdi. Daha sonraikinci sahabeye; "Muhammed hakkında ne dersin?" diye sordu. Sahabe;"O, Allah'ın kulu ve Resulüdür" dedi. Müseyleme tekrar;"Renim hakkımda ne dersin?" diye sorunca. Sahabe; "Bu söylediğinesağırım, kulaklarım bunu işitmez" diye cevap verdi. Bunun üzerine Müseylemeo Sahabe'yi öldürttü. Ölümdenkurtulan önceki Sahabe, Hz. Peygamber (a.s.v)'in yanına gelerek; "EyAllah'ın Resulü ben helak oldum" deyince, Hz. Peygamber (a.s.v);"Seni helak eden nedir?" diye sordu. Sahabe başından geçenlerinhepsini anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.v); "Öyle söylediğinzaman kalbin iman ile yatışmış değil miydi ve müseylemenin yalancı olduğunakalbin hükmetmiyor muydu?" diye sorunca, sahabe de; "Evet, YaResulallah"dedi. Hz.Peygamber (a.s.v) ona; "Seninarkadaşın azimet ile amel etti. Sende şimdi içinde bulunduğun ruhsat ileamel ettin" buyurdu. Sahabe'de; "Senin Allah'ın Resulü olduğunakalben inanırım" dedi. (İbn-i Hişam)Hülasa;bir kimse, kafir olması için ölümle veya bir azasının kesilmesi içinzorlansa, kalbi iman ile mutmain olduğu halde, dili ile küfrü söylemesine fıkhenizin verilmiştir. Fakat herne kadar böyle bir durumda bulunan kimselere bu izin verilmişse, bu şekildedavranmamaya çalışması daha iyidir. Böyle bir durumda bu tehdide karşılıkruhunu feda etse ne kaybeder. Aksine büyük mükafatlar kazanır.
- SORU8: "Şu işi yarattım" yada"Yaratacağım" demek caiz midir?
Bazıkardeşlerimiz manasını bilmeden "şu işi yarattım" veya"Yaratacağım " gibi kelimeler kullanmaktadırlar. HalbukiEhl-i Sünnet vel-Cemaate göre, kula (Hâlık) yaratıcı kelimelerini isnadetmek caiz değildir. Çünkü (Hâlık) yani yaratan Allah-u Zülcelal'dir. Herşeyin yaratıcısı O'dur. Yaratmakta Allah-u Zülcelal'in bir sıfatıdır.Onun için bunu başkasına isnad etmek caiz değildir.
- SORU 9: Ehl-i Sünnet Ve'lCemaat nedir?
Ehl-i Sünnet,Kur'an-ı Kerim ile Hz. Peygamber (a.s.v)'in sünnetine sımsıkı sarılıp, doğruyoldan sapmayan kimselerdir. Bu kimselerin inanç yönünden ne ifradı ne detefridi vardır.Ehl-i Sünnetininançları özetle şöyledir; Allah-u Zülcelalbütün kemal sıfatlarla muttasıftır. Hiçbir eksiği yoktur. Her şeyinyaratıcısı O'dur. Zatında bir olduğu gibi sıfatlarında da birdir.Ezelidir. Hiçbir şey yokken O var idi. Ne isim ve ne de sıfatlarındasonradan meydana gelme diye bir şey yoktur. O, her şeyi ilmi ile bilir. İlmiise ezeli bir sıfatıdır. Kudreti ile Kaadir'dir. Kudret sıfatı iseezelidir. Yaratması ile Hâlık'tır. Yaratma ise ezeli bir sıfatıdır. O,fiili ile fail, fiil sıfatı ise ezelidir. Bütün fiiller mahluk, Allah-u Zülcelal'infiili ise mahluk değildir. O'nun sıfatları ne hadis (Sonradan olma) ne demahluktur. O'nun hiçbir sıfatı yaratıkların sıfatlarına benzemez. 0’nunbilmesi bizim bilmemize, O'nun kudreti bizim kudretimize, O'nun görmesi bizim görmemize,O'nun işitmesi bizim işitmemize, O'nun konuşması bizim konuşmamızabenzemez. O'nun rızası, gadabı, ve bütün sıfatları, alet, harf, keyfıyyetve ses gibi şeylerden münezzehtir. Bizim sıfatlarımız hadistir. Yani alet,harf, keyfıyyet, hal ve ses gibi şeylerden meydana gelir. Allah-u Zülcelalebedidir. Varlığı sonsuzdur. Ehl-i sünnet,Eş'ari ve Maturidi fırkası olmak üzere iki fırkadır. Bu iki fırka arasındabazı teferruatlarda ihtilaf olsa da, inanç esaslarında birbirine muhalif değildirler.
- SORU 10: İnanç sahasındaki fırkalarkaç kısımdır?
İnanç sahasındakifırkalar; Ehl-i Sünnet, Mu'tezile, Şia, Hariciye, Neccariye, Müşebbihe,Mercie ve Cebriye olmak üzere sekiz sınıfa ayrılmışlardır. I-) Ehl-i Sünnet:Yukarda da beyan ettiğimiz gibi, Ehl-i Sünnet, Kur'an-ı Kerim ile Hz.Peygamber (a.s.v)'in sünnetine sımsıkı sarılıp, doğru yoldan sapmayankimselerdir. Bu kimselerin inanç yönünden ne ifradı ne de tefridi vardır. 2-) Mu'tezile:Bu mezhebin mensupları, Allah-u Zülcelal'in kitabını mahluk saymışlardır.Allah-u Zülcelal ne görür ne de görülür, diyerek O'nun Basar sıfatınıinkar etmişlerdir. Ayrıca sıratı, mizanı ve evliyanın kerametini inkarederler. Bunlar kendi aralarında yirmi guruba ayrılmışlardır 3-) Şîa:Bunlarda kendi aralarında 22 fırkaya ayrılmışlardır. Bu mezhebin bazımensupları, Hz. Ali (r.a)'yi peygamber ve bazıları onu ilah kabul etmişlerdir.Şia'nın bir kısmı Kur'an-ı Kerimin açık hükümlerine ters düştüğü içinmüslüman sayılmazlar. Bunlar Kur'an-ı Kerimin bir kısmını Hz. Peygamber(a.s.v)'e bir kısmını Hz. Ali (r.a)'ye indiği inancındadırlar. Mesela beşvakit namaz ile Ramazan orucunu inkar eden bir kısım Rafızilerle peygamberliğinHz. Muhammed (a.s.v)'e değil, Hz. Ali (r.a)'ye geldiğini ve Hz. Aişe (r.a)'nin,Hz. Muhammed (a.s.v)'e ihanet ettiğine inanan, Hindistan da ve Pakistan dabulunan İsmailiye fırkası gibi.Şia'nın diğerbir kısmı ehl-i bid'at olsalar da müslüman sayılırlar. Mesela yemendebulunan zcydiyyce fırkası Hz. Ali'nin, imamete daha müstahak olduğuna,bununla beraber üst varken astında halife olabileceğine inandıkları içinHz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.anhum)'in hilafetini reddetmiyorlar.Şiiler arasında ehl-i sünnete en yakın bu fırkadır. 4-) Hariciye:Bu mezhebin mensupları, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Aişe (r.a) vekendileri dışındaki bütün müslümanları tekfir etmişlerdir. Ayrıcabunlar, küçük ve büyük günah işleyenleri de kafir sayarlar. Bunlardakendi aralarında yirmi guruba ayrılmışlardır. 5-) Neccariye:Bu mezhebin mensupları, Allah-u Zülcelal'in sıfatlarını inkar edip, Kur'an-ıKerim yazıldığı zaman cisim, okunduğu zamanda a'razdır, derler. Bunlardakendi aralarında üç guruba ayrılmıştır. 6-) Müşebbihe:Bu mezhebin mensupları, Allah-u Zülcelal'i cisimlikle vasıflandırırlar.Bunlar, Allah-u Zülcelal (haşa) yaratıklara benzer, derler. 7-) Mercie: Bu mezhebin mensupları, Allah-u Zülcelal mü'minlerdenher hangi birine ateşle azab etmez, masiyet imanla birlikte zarar vermez,derler. Ayrıca, ameller farz değil fazilettir, yapanlar için iyidir,yapmayanlara bir şey yoktur derler. Bunlarda kendi aralarında beş guruba ayrılmışlardır. 8-) Cebriye:Bu mezhebin mensupları, kulun meydana gelen her hangi bir işte iradesi yoktur,o cansız varlık mesabesindedir, hal böyle olunca, kul emir ve nehy'e muhatapolmaktan da kurtulmuş olur derler.
- SORU 11: Riddet ne demektir?
Rİddet; akıl,baliğ ve muhtar bir kimsenin, ister niyet ile, ister küfre düşürücü birfiil yahut sözle olsun; ister alay için isterse inat yüzünden yahut İnanaraksöylesin, islamın tümünü veya kesin olarak sabit olan bir hükmünüreddetmesidir. Buna göre bir kimse, Allah-u Zülcelal’i inkar ederse veyapeygamberleri kabul etmezse veya bir peygamberi yalanlarsa veya haramlığıicma ile kabul edilen zina, livata, şarap içme gibi fiilleri helal sayarsadinden dönmüş olur.
- SORU 12: Büyük günah işleyenleritekfir etmek doğru mudur?
Tekfir; Lügatta,kişiye küfür isnadında bulunmak, kafir olduğunu ileri sürmek anlamınagelir. Ehl-i Sünnetimamları, büyük günah işleyen kimseleri işledikleri günahları meşru görmedikçe-mü'min kabul etmektedirler. Onun için mü'min kimse, işlediği günahtan ötürü-helal görmedikçe-tekfır etmemelidir. Allah-u Zülcelal,günahla meşgul olan mü'minleri tövbeye davet ederken, ayet-i kerimede şöylebuyurmaktadır; "Eyinananlar! Hep birlikte nasuh tövbe ile Allah'a tövbe edin." (Tahrim; Eğer bukimseler günahlarından dolayı kafir olsaydılar, Allahu Zülcelal onları mü'minlerdiye isimlendirmez ve "Ey Kafirler! Allah'a tövbe edin" derdi. Bunun gibiAdem (a.s) cennete girdiği zaman Allah-u Zülcelal onu malum ağaçtan menetmişti.Ne var ki Adem (a.s) o ağacın yemişinden yedi. Bunun üzerine Allah-u Zülcelal;"Adem Rabbine karşı geldi de şaştı" (Taha;12l) buyurdu."Adem Rabbine küfretti" buyurmadı. Buradan daanlaşıldığı gibi, bir mü'min günahından ötürü tekfir edilemez. Birkimse, birisine; "Sen kafirsin" veya "filan kişikafirdir"deme, şayet gerçekten kafir ise zaten mesele tamamdır. Yoksa osöz kendisine döner ve kendisi kafir olur. Nitekim Hz.Peygamber (a.s.v) birhadis-i şerifte şöyle buyurmuştur; "Birkimse bir kimseye "kafir" veya "Allah'ın düşmanı" derseve böyle olmazsa mutlaka o söz kendisine döner." (Buhari, Müslim)
- SORU 13: Namaz, Zekat, Oruç veHac farizalarını inkar eden kimsenin hükmü nedir?
Her kim ki,bu ibadetlerin farziyyetini inkar ederse, o bütün müslümanların ittifakıylakafir olur. Nitekim Imam-ı Şevkani Neylü'l-Evtar isimli kitabında şöyledemiştir; "Müslümanlararasında, namazın farz olduğunu inkar eden kimsenin kafir olacağına dair,ulema arasında en ufak bir ihtilaf yoktur. Yalnız yeni müslüman olursa veyahut namazın vücubu kendisine tebliğ edildikten sonra müslümanlarlaihtilat etmemişse o zaman kafir olmaz."İmam-ıNevevi el-Mecmû isimli kitabında şöyle demiştir; "Birkimse, eğer namazın farziyyetini inkar ederek terk ederse o kimse bütün müslümanlaragöre kafirdir. Bu hüküm, eğer o adam, müslümanlar arasında doğup büyümüşise cari olur. Lakin, yeni müslüman olmuş veyahut müslümanlardan uzak biryerde yetişmiş ise,-- Namazın vücubu kendisine meçhul olacağından-- önce mücerret inkar sebebi ile ona kafir hükmü verilmez. Bilakis onanamazın farz olduğu öğretilir. Öğrendikten sonra inkar ederse o zaman mürtedolur. Her kim ki, ramazan orucunu, zekatı ve haccı inkar ederse, o kimse mürtedolur."
- SORU 14: Kâlû Belâ nedemektir?
Allah-u Zülcelal,dünyayı ve dünya içindeki varlıkları yaratmazdan önce yaşayacak olan tüminsanların ruhlarını yarattı ve ruhlar alemi denilen bir alemde bir arayagetirdi. Sonra da hepsine birden hitap ederek onlara; "Elestü birabbiküm(Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)" diye sordu. Ruhlar da; "Kâlû Belâ(Evet, sen bizim Rab-bimizsin)" diye cevap verdiler. (A'raf; 172) İşte bukonuşmanın olduğu zamana "Kâlû Belâ" zamanı denir.
- SORU 15: İmanın fazlalaşmasıveya eksilmesi mümkün müdür?
İmam-ı Azambu hususu şöyle açıklamıştır; "İmanne artar ne de eksilir" çünkü imanın fazlalığı, ancak küfrünazalmasını, imanın azalması da, ancak küfrün artmasını tasavvur etmeksuretiyle anlaşılır. Bu ise, bir kimsenin bir anda hem mü'min, hemde kafirolmasını gerektirir. Bu ise batıldır. Çünkü mü'minin imanında şüphebulunmaz. İman,taalluk ettiği ve ilgili olduğu şey bakımından da artmaz ve eksilmez. Çünküiman edilecek olan şey Hz. Peygamber (a.s.v)'in getirdiklerinin tamamıdır.Bunların hepsine inanmayıp, bazısına inanılır, bazısına inanılmazsaiman gerçekleşmez. Fakat imanınkeyfıyyet olarak, yani kuvvetli, zayıf ve kamil olması, istifade ettiğiyakin derecelerinin "ilme'l-yakin" "ayne'l-yakin" ve "hakka'l-yakin"gibi değişik olması neticesi farklılık arzeder. İlme'l-yakin, ayne'l-yakinve hakka'l-yakin mertebelerini daha iyi anlayabilmek için, şöyle bir misalverebiliriz; Uzaktan birduman yükseldiğini görmek, orada ateşin varlığına ilme'l-yakin ileinanmak demektir. Dumanın çıktığı yere gidip ateşi görmek, ateşin varlığınaayne'l-yakin ile inanmaktır. Ateşin yakınına gidip sıcaklığınıhissetmek ise, o şeyin ateş olduğuna hakka'l-yakin ile inanmaktır.Bunun içindirki, Ali el-Kari; "inananların farklı oluşu, aynı varlığa bakan değişikgözlerin o varlık hakkındaki görüşlerinin farklı oluşu gibidir."demiştir. Yani, insanların bir şey görme kabiliyeti birbirinden nasıl değişikiseler, insanların imanlarının farklı oluşu da buna benzemektedir. Mesela;görerek inanan kişinin imanı, düşünerek ve haber alarak bilgi edinen ve bubilgi ile iman eden kişinin imanından daha kuvvetlidir. Bunun içindir ki Hz.İbrahim (a.s) ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini Allah-u Zülcelal'denistemiştir. Ayet-i kerimede buyrulduğu gibi Allah-u Zülcelal'in "İnanmadınmı?" sorusuna Hz. İbrahim (a.s); "(Gözümle de görerek) Kalbimmutmain olsun diye" (Bakara; 260) cevap vermiştir. Sonuçolarak; imanda ziyade ve noksandan maksad; imanın kuvvetli veya zayıf olmasıdır.Bir kimsenin de imanı bu mana da kuvvetli veya zayıf olabilir. Nitekim, meselamüslümanlardan her hangi birinin imanının, Hz. Peygamber (a.s.v)'in veya Hz.Ebu Bekir (r.a)'in imanı kadar tahkik ve yakin bakımından kuvvetli olmadığındaittifak vardır. İmanınkemalinden sayılan ibadet ve iyi amelin fazla olması imana kuvvet, noksanolması ise zayıflık verir.
- SORU 16: Dünyada insanın başınagelecek tüm olaylar, daha önceden belirlenmiş midir?
İslam inancınagöre, kainatta meydana gelen her olay, Allah-u Zülcelal'in bilmesi, dilemesive yaratmasıyla meydana gelir. O'nun bilgisi, iradesi ve yaratması olmaksızınhiçbir şey olmaz.Bir insanınne kadar yaşayacağını, hayatında hangi işleri yapacağını, kiminleevleneceğini, nerede, ne zaman, ne sebeble ve ne şekilde öleceğini deAllah-u Zülcelal ezeli ilmi ile bilmiş ve öylece takdir etmiştir. Biz,Allah-u Zülcelal'in bizim için tayin ve takdir ettiği şeylerin ne olduğunubilmediğimizden, cüz'i irademiz elimizden geldiğince hayırlı işlerdesarfetmeye gayret göstermemiz gerekir. Esasen, insanlar yaptıkları iyi ve kötüişleri Allah-u Zülcelal öyle takdir ettiği için yapmazlar. Onların neyapacaklarını Allah-u Zülcelal ezeli ilmi ile bildiğinden öyle takdir etmiştir.
- SORU 17: Allah her yerdedirdemek caiz midir?
Bir kimse"Allah her yerdedir" diyerek Allah-u Zülcelal'in zatıyla her yerdeolduğuna inanırsa kafir olur. Çünkü burada Allah-u Zülcelal'e bir mekanizafe etmiştir. Halbuki, Allah-u Zülcelal mekandan münezzehtir. Fakat böylesöyleyen kimse, Allah-u Zülcelal'in kudret ve azametiyle her yerde olduğunukasdederse kafir olmaz.
- SORU 18: Allah-u Zülcelal'in"Nur" olduğunu söylemek caiz midir?
Ehl-i Sünnetve'l Cemaate göre, Allah-u Zülcelal'in "Parıldayan nur olduğunu söylemekcaiz değildir. Allah-u zülcelal nuru yaratan ve ışık verendir. Çünkü nurbir renktir. Eğer Allah-u Zülcelal'in bir renk olduğunu söylersek bu bizi teşbihegötürür, halbuki Allah-u Zülcelal varlıklara benzemekten münezzehtir. Allah-u Zülcelalbir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Allah göklerinve yerin nurudur." (Nur; 35) Bu ayetintefsirinde ibn-i Abbas (r.a): "Allah gökleri ve yeri aydınlatandır."derken, bazı alimlerde; "Allah gök ve yer ehline hidayet edendir "demişlerdir.Sonuçolarak; Allah nur değildir, nuru yaratandır. Allah insanların düşündüklerigibi de değildir. Onların dediklerine de benzemez. O halde Allah-u Zülcelal'innur olduğunu söylemek caiz değildir.
- SORU 19: Allah-u Zülcelal'in dünyadagörülmesi mümkün müdür?
Ehl-i sünnetve'l Cemaate göre; Allah-u Zülcelal'i bu dünyada baş gözüyle hiç kimse göremez.Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Dağ'abak, eğer o yerinde kalırsa sende beni göreceksin, buyurdu. Rabbi dağateveccüh edince onu yerle bir etti ve Musa 'da baygın düştü." (Araf;143) Allah-u Zülcelaldünyada görülmez. Çünkü rüyet, lütufkarlığın son haddi ve ni'metlerinen üstünüdür. Mekanların en üstünü olan cennetten başka bir yerde, böylebir ihsana nail olmak mümkün değildir. Fğer ni'metlerin en üstünü dünyadaverilse o zaman fani dünya ile baki cennet arasında bir fark olmazdı. Hülasa;Allah-u Zülcelal, niyetin ahirette olacağını bildirmiş, dünyada olacağınıhaber vermemiştir. Bu sebeble Allah-u Zülcelal'in vermiş olduğu haberleyetinmek vacip olmuştur. Ancak evliyalar Allah-u Zülcelal'in nurîtecelliyatlarını görebilirler.
- SORU 20: Allah-u Zülcelal'in rüyadagörülmesi mümkün müdür?
Ehl-i Sünnetve'l Cemaate göre; İnsanın rüyada Allah-u Zülcelal'i görmesi olabilir. AmaAllah-u Zülcelal'i, nasılıktan ve nicelikten uzak olarak görmek şartıyla,eğer Allah-u Zülcelal mekandan münezzeh olarak görülmezse bu Allah'ı Zülcelal'igörmek değildir. İmam-ıAzam; "Rüyada 99 defa Allah'ı gördüm 100. defa da; "Ya Rabbi!Kulların azaptan nasıl kurtulacak" diye sordum." demiştir. imam Maturidi;"Rüyada Allah'ı görmek muhaldir. Çünkü rüyada görülen şey birhayal veya bir misalden ibarettir. Allah-u Zülcelal ise bu hayaldenberidir." demiştir. Hülasa;Kemiyet ve keyfıyyet olmaksızın Allah-u Zülcelal rüyada görülebilir.
- SORU21: Hz. Peygamber (a.s.v)miraçta Allah-u Zülcelal'i görmüş müdür?
Ehl-i Sünnetvel Cemaate göre; Hz. Peygamber (a.s.v)'in miraçta Allah-u Zülcelal'i görmesihususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Doğrusu, Hz. Peygamber (a.s.v), miraçtaAllah-u Zülcelal'i kaş gözüyle değil, kalb gözüyle görmüştür. NitekimAllah-u Zülcelal birayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "O'nun gördüğünükalbi yalana çıkarmadı." (Necm; 11) Hz. Aişe(r.a); "Kim Muhammed Rabbini gördü diye iddia ederse yalan söylemişolur. "demiştir. İbn-iAbbas(r.a);"O'nu kalbi ile gördü."demiştir. Bazı büyük evliyalar ise;"Ne Hz. Peygamber (a.s.v) ne de yaratılmışlardan her hangi birisi, dünyada Allah-u Zülcelal'i gözle görmedi." demişlerdir.Hülasa;Allah-u Zülcclal'in hakikatini kimse göremez. Hz. Peygamber (a.s.v) miraçtaAllah-u Zülcelal'i baş gözüyle değil, kalb gözüyle görmüştür.
- SORU 22: Allah-u Zülcelal 'eyakınlık ve uzaklık var mıdır?
Ehl-i Sünnetve'l Cemaate göre; Allah-u Zülcelal'e yakınlık ve uzaklık mesafe uzunluğuve kısalığı manasında değildir. Ancak Allah-u Zülcelal'e itaat eden keyfıyetsizolarak O'na yakındır. İsyan eden de yine keyfıyetsiz olarak O'na uzaktır.Cennette Allah-u Zülcelal'e yakın olmak, Allah-u Zülcelal'in huzurundabulunmakta keyfıyetsiz olacaktır. Allah-u Zülcelalbir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Allah'a secde et ve O'na yaklaş." (Alak; 19 secde ayeti) Allah-u Zülcelalbaşka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Bizkula şah damarından daha yakınız." (Kaf; 16) Bazıevliyalar; "Allah-u Zülcelal'in bir kulunu kendisine yaklaştırması onateveccüh etmesi kerem ve şeref vermesi demektir. Allah-u Zülcelal'in birkuldan uzak oluşu onu zelil kılmasıdır." demişlerdir. Hülasa;Allah-u Zülcelal'e yakınlık ve uzaklık mesafe kavramları ile değildir.Allah-u Zülcelal insana daima yakındır. İnsan iyi amel işlerse Allah-u Zülcelal'inrahmetine yakın olur. Kötü amel işlerse, Allah-u Zülcelal'in rahmetindenuzak olur.
- SORU 23: Şeytan insanın imanınıçalabilir mi?
Ehl-i Sünnetve'I Cemaate göre; Şeytan mü'min bir kişinin imanını zorla ve cebren alırdemek caiz değildir. Fakat kul imanı terkeder, bunun üzerine şeytan onunimanını çekip alır. Nitekim,Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Şüphesizşeytan sizin düşmanınızdır. Onu düşman edinin. Çünkü o etrafınatoplanan yardımcılarını ancak cehennem ehli olmaya çağırır." (Fair;6) İnsan imanıterkedince, şeytan bu fırsattan yararlanıp o insanın imanını çekip alır.Fakat şeytan mü'minin imanını zorla, cebren alamaz. Şeytanın aldatmasıvardır. Zira şeytan, Allah-u Zülcelal Gafur'dur, Rahim'dir diyerek insanı kötülüğeteşvik eder.
- SORU 24: İmansız olarak ötmeyesebep olan günahlar nelerdir?
Ebu Kasımel-Haki (rh.a)'ye; "İmansız olarak ölmeye sebeb olan bir günah var mıdır?"diye sormuşlar; o da şu şekilde cevap vermiştir; Üç şeyvardır ki, -Neuzübillah- insanın imanının kendisinden alınıp, imansızolarak dünyadan ayrılmasına sebeb olabilir: 1-) Üzerindebulunan iman ve İslam nimetine şükretmeyi terketmektir; bu hal, insanın dünyadanimansız olarak ayrılmasına sebeb olabilir.Hakikateninsan biraz derin olarak düşünürse, Allah-u Zülcelal'in bize iman vermişve İslam dinine girmekle şereflendirmiştir. Bu nimete şükretmeyi terketmek,sekerat esnasında imansız olarak dünyadan ayrılmaya ve kıyamet gününde deebedi olarak cehenneme girmeye sebeb olur. Onun için daima; bizim için çok büyükbir şeref olan iman ve islam nimetinin kıymetini bilip; "Ya Rabbi! Banabu iman nimetini verip. Islama girme şerefini nasip ettiğin için, sana sonsuzhamd-ü senalar olsun" diye Allah-u Zülcelal'e şükretmemiz lazımdır. 2-) İnsanınkendisinden imanın alınmasından korkmamasıdır; Oysa bu korkuyu daima kalptehissetmek lazımdır. Peygamberler ve evliyalar dahi bu korkuyu taşımışlardır.Peygamberler emin oldukları halde bu korkuyu taşıdıklarına göre, bizimgece-gündüz bu korkuyu hiç aklımızdan çıkarmamamız lazımdır. Her nekadar bunu yapamıyorsak da; yine de son halimizden emin olmayıp birazkorkarsak, Allah-u Zülcelal bizim imanımızı inşaallah-u Teala muhafazaedecektir. 3-) İnsanlarınbirbirleri arasında bulunan haklara riayet etmeyip, birbirlerine zulümyapmalarıdır; halbuki insan dünyada daima mazlum olmalıdır. Çünkü kıyametgününde bir çok insan, zalim olan kimsenin yakasından tutarak; "Sendenimanını almayıncaya kadar razı olmam" dediği zaman, zalim olan kişine yapabilir ki? Allah-u Zülcelalmazlum olan kulu razı oluncaya kadar, zalimden alıp ona verecektir.Onun içininsan bunlara çok dikkat etmeli, daima imanını muhafaza etmeye gayret gösterip,son nefesinde halinin ne olacağını düşünerek, o zamana hazırlık yapmalıve diğer insanlara zulüm yapmaktan uzak durmalıdır. Bu üç sıfatı üzerindebulundurursa, Allah-u Zülcelal'in kendisine nasip etmiş olduğu iman nimetinimuhafaza etmiş olur.
- SORU 25: İnsanların ruhları,onların ölümlerinden sonra canlı kalırlar mı?
islam inancınagöre, insanların ruhları onların ölümlerinden sonra da canlı kalırlar.Cesedin bozulmasıyla bozulmazlar. Amellerine göre ya nimet içindedirler ya daazab çekiyorlardır. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöylebuyurmuştur; "Allahyolunda Öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rabbleri katında diridirler.Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylere sevinç içinde rızıklanırlar."(Ali imran; 169) Görüldüğügibi, burada anlatılanlar, onların ruhlarına nisbetle doğrudur. Amacesedlerine gelince, cesedler çürüyüp gider. Müslim'inEnes b. Malik (r.a)'den rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (a.s.v) ölünün,gömüldükten sonra dönüp gidenlerin ayak seslerini duyduklarını habervermiştir. (Müslim)Hz. Peygamber(a.s.v) ümmetine, kabirlerden geçerken kabir ehline şöyle selam vermelerinisöylemiştir; "Ey Mü'min kavimlerinin yurdu, Allah'ın selamı üzerinize olsun, siz, gelip geçtiniz.Bizde sizin peşinizden geleceğiz." (Müslim) Bu şekildebir hitap ancak, işiten ve anlayabilenlere yapılır. Böyle olmasaydı Hz.Peygamber (a.s.v)'in seslenmesinin bir anlamı da olmazdı, bu, Ruhun başlı başınabir varlık olduğu görüşüne göre böyledir. Ehl-i sünnet usulünün gereğide budur. Allah-u Zülcelal ruha; Rabbine dönmesini, cennete girmesini veinsanlar arasında karışmasını söylemişti. Ruhun göğe çıktığına, göktenyere indiğine, gök kapılarının kendisine açıldığına, secdede bulunupkonuştuğuna dair bir çok sarih nasslar vardır. Nitekim buna en güzel delilMiraç hadisesidir.Bilindiğigibi, Hz. Peygamber (a.s.v) miraca çıkmak için Mescid-i Aksaya geldiğinde,bazı peygamberler Hz. Peygamber (a.s.v)'i karşılamak için oraya gelmişlerdir.Ve Hz. Peygamber (a.s.v) onlara namaz kıldıımıştır. Daha sonra opeygamberler dağılmışlardır. Hz. Peygamber (a.s.v) miraca çıktığında,birinci gök kapısında, Adem(a.s)'le, ikinci gök kapısında; Yahya ve İsa (a.s) ile, üçüncü gök kapısında;Yusuf (a.s) ile, dördüncü gök kapısında; İdris (a.s) ile, beşinci gökkapısında; Harun (a.s) ile, altıncı gök kapısında; Musa (a.s) ile veyedinci gök kapısında; İbrahim (a.s) ile görüşmüştür. Allah-u Zülcelalmiraç gecesinde ilk önce elli vakit namaz kılınmasını emretmiştir. Hz.Peygamber (a.s.v), dönüşünde Hz. Musa'ya uğrayınca. O; "Allah-u Tealaümmetine neyi farz kıldı?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.v); "Ellivakit namazı farz kıldı"dedi. Bunun üzerineHz. Musa; "Rabbine dön ve eksiltmesi için niyazda bulun. Ümmetin bunatakat getiremez"dedi. Hz. Peygamber (a.s.v) dönüp Allah-u Zülcelal'eyalvardı. Allah-u Zülcelal elli vakit namazı beş vakte indirdi. Hz. Peygamber(a.s.v), yine Hz. Musa'nın yanına döndü ve; "Allah-u Teala elli vakitnamazın beş vaktini indirdi" dedi. Hz. Musa; "Rabbine dön veniyazda bulun. Çünkü ümmetin buna da güç yetiremez" dedi. Hz. Peygamber(a.s.v), yine Allah-u Zülcelal'e döndü ve niyazda bulundu. Allah-u Zülcelalbeş vakit daha indirdi. Hz. Peygamber(a.s.v) tekrar dönüp, Hz. Musa'nın yanına geldi ve; "Allah-u Teala, beşvakit daha indirdi" dedi. Hz. Musa yine; "Rabbine dön ve niyazdabulun. Çünkü ümmetin buna da güç yetiremez" dedi. Hz. Peygamber(a.s.v) yine döndü ve Allah-u Zülcelal'e niyazda bulundu. Allah-u Zülcelalyine beş vakit daha indirdi. Aynı şekilde on vakte indirilinceye kadar Hz.Peygamber (a.s.v) tekrar tekrar Allah-u Zülcelal'e niyazda bulundu. On vakteindirilince, Hz. Peygamber (a.s.v), tekrar Hz. Musa'ya uğradı. Hz. Musa yine söylediklerinitekrarladı; "Rabbine dön ve yalvar! Ümmetin bunun hakkından dagelemez" dedi. Hz. Peygamber (a.s.v) yine dönüp Allah-u Zülcelal'eniyazda bulundu. Bunun üzerine Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu; "EyMuhammedi Benim katımda hüküm değişmez. Onlar, her gece ve gündüzde beşvakit namazdır. Her namaz için de on ecir vardır ki, bu da elli namazeder." Bundan sonraHz. Peygamber (a.s.v), yine dönüp Hz, Musa'ya uğradı. Hz. Musa; "Neyleemrolundun? " diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.v); "Her gün beş vakitnamazla emrolundum" dedi. Hz. Musa; "Ümmetin her gün beş vakitnamaza da güç getiremez. Ben, senden önce insanları, îsrailoğullarını çoktecrübe ettim. Sen dön de, biraz daha indirilmesini Rabbinden niyaz et"dedi. Fakat Hz. Peygamber (a.s.v) "Rabbime çok niyaz ettim. Bir dahaniyazda bulunmaya haya ederim" dedi. (Buhari, Müslim) Görüldüğügibi, Hz. Peygamber (a.s.v) miraç hadisesinde bir çok peygamberin ruhuyla görüşmüştür.Dediğimiz gibi. Ruhun göğe çıktığına, gökten yere indiğine, gök kapılarınınkendisine açıldığına, secdede bulunup konuştuğuna dair bir çok sarihnasslar vardır. Fakat biz bu kadarı ile iktifa ediyoruz.
- SORU 26: Allah-u Zülcelal'inisminden başka bir isimle, mesela bîr evliyanın ismi veya anne babanın ismiile yemin etmek caiz midir?
Allah-u Zülcelal'inismi ve sıfatlarından başka bir şeyle yemin etmek caiz değildir. Nitekim İbn-iÖmer (r.a) şöyle rivayet etmiştir; Hz. Peygamber(a.s.v) Ömer'in babasının ismiyle yemin ettiğini duyunca, ona şöyle söylemiştir; "ŞüphesizAllah sizi babanızın adlarıyla yemin etmekten men etmiştin Her kim ki, yeminetmek isterse, Allah'ın ismiyle yemin etsin veyahut sükut etsin." (Buhari,Müslim) İbn-iHazm'in kat'i olarak anlattığı gibi Allah'ın adından gayri isimlerle yeminetmek haramdır. îmam-ı Gazali'nin de kesin olarak ifade ettiği gibimekruhtur. Şafiilerin çoğunluğu böyle bir yeminin keraheti tenzihiyye ilemekruh olduğu kanaatindedirler. Bazı fukaha;"Yemin ettiği şeyde, Allah hakkında itikad ettiği gibi itikad ederse,bu itikadiyle kafir olur." demişlerdir. Bu yazılanlardanda anlaşıldığı gibi en doğru olanı böyle yeminlerden uzak durmaktır.
- SORU 27: Allah-u Zülcelal'in,Kur'an-ı Kerimde duaların kabul olunacağına dair va'di vardır. Bazıkimseler dua ediyoruz, fakat dualarımız kabul olmuyor demektedir. Bunun sebebinedir?
Ebu Hureyre(r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (a.s.v) şöyle buyurmuştur;"Sizdenher birinizin duası isti'cal (acele) edilmedikçe kabul olunur. İnsan (aceleeder de) dua ettimde kabul olunmadı der." (Müslim) Yine EbuHureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (a.s.v) başka birHadis-i şerifte şöyle buyurmuştur; "Sizdenbiri, dua ettim de kabul edilmedi, diyerek acele etmediği müddetçe duasıkabul edilir." (Buhâri. Müslim. Ebu Davud, Tırmizi. Ibn-i Mâce) Bu Hadis-i şeriflerdende anlaşıldığı gibi demek ki kulun, canı gönülden isteyerek Allah-u Zülcelal'eteslim olması gerekmektedir. Allah-u Zülcelal geç verir, hemen verir ya davermez. Bu O'nun bileceği iştir. Allah-u Zülcelalkendisine dua eden kulun duasını kesinlikle kabul eder. Fakat duanın kabuledildiği hemen o anda belli olmayabilir. Bu duanın kabul edildiği bir süresonra ortaya çıkabileceği gibi bazen de onun kabul edildiği ahirette ortayaçıkabilir. Nitekimbelirtildiğine göre Hz. Musa, firavun ile kavminin helak edilmesi için duaedip de kardeşi Harun (a. s) bu duaya amin deyince, Allah-u Zülcelal onlaravahy yolu ile; "Duanız kabul edildi, siz yolunuzdan şaşmayınız."buyurmuştur. Ibn-i Abbas (r.a)'ın belirttiğine göre, Hz. Musa ve Hz.Harun'un duası ile dileklerinin gerçekleşmesi arasında kırk yıl geçmiştir.Bir kul;"Allah-u Zülcelal'e dua ettim, bana cevap vermedi." derse, hayasızlıkve edebsizlik etmiş, bilmeyerek yalan söylemiş olur. Bir kul;"Ey Allah'ım" dediği vakit, Allah-u Zülcelal'in kuluna gerçekicabeti "Lebbeyk" olur. Yani dediğini duydum demektir. Allah-u Zülcelaİ'inicabetinden maksad, bir hacetin üstün bir şekilde görülmesi demek değildir.Kul, Allah-u Zülcelal'e; "Ya Rabbi! Bana şunu yap, bunu yap " der,Allah-u Zülcelal; "peki, fakat ben bunu sana lüzumlu bir vakitte yaparım."der. Bu vakit, yadünyada veya ahirettedir. Bu yön Allah-u Zülcelal'in bileceği bir iştir.Yalnız şu cihet iyi bilinmelidir ki, Allah-u Zülcelal her duaya daima;"Lebbeyk" der. Aynı şekilde daima hacetleri karşılar. Hiçbir kimseyoktur ki, ilahi çevre ve azamete başvursun da, haceti görülmeden eli boş dönmüşolsun. Çünkü o öyle bir çevredir ki, orada ikramcıların ikramcısıbulunmaktadır. Böyle büyük bir zat bir kimseyi geri çevirebilir mi? | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER Çarş. Ekim 27, 2010 2:54 pm | |
|
- SORU 28: İslam 'dan haberiolmayan bir kimse, kıyamet gününde sorumlu olacak mıdır?
Dağ başındadoğup büyüdüğü halde, islamiyetten haberi olmayan kişi, ittifakla ibadetve ahkamlarla mükellef değildir. Yalnız, Allah-u Zülcelal'e iman etmekle mükellefolup olmadığı hakkında ihtilaf vardır. Nitekim,Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur;"Biz birelçi göndermedikçe, azab etmeyiz-" (İsra; 15) İmam Maturidî, bukonuda şöyle demiştir; "Dağ başındadoğup büyüdüğü halde kendisine İslama ait bir davet ulaşmayan ve herhangi bir peygamberin varlığını duymadan ölen kişi, Allah'ın varlığınaiman etmekle mükelleftir. Allah'a iman etmeden ölürse azab edilir. Bu kimsedini meseleleri bilmekte mazurludur. Çünkü dini meseleleri bilmek Allah'ınbildirmesine bağlıdır." İmam-ı Eş'ariise şöyle demiştir; "Akıllıkişiye, Allah'ın kullarından birinin lisanı ile hitap etmesiyle ancak bir şeyyapması gerekir. Dağ başında doğup büyüdüğü halde kendisine İslamaait bir davet ulaşmayan, her hangi bir peygamberin varlığını duymadan ölenkişi, Allah'a iman etmezse azab edilmez. Bu kimsenin îslamın şartlarınıyerine getirmesi icap etmediğinden imanın aslı ona vacip değildir.İmam-ıGazali (k.s) ise; "Hz. Peygamber (a.s.v)'in davetini duymamış,kendisinden de haberdar olmayan kişiler kesin cennetliktir" demiştir. Hülasa; Dinimeseleleri bilmek Allah-u Zülcelal'in bildirmesine bağlıdır. Akıllı kişininbir şeyi yapması veya yapmaması Allah-u Zülcelal'in bir davetçisinin lisanıylaona hitap etmesiyledir. Ameli meselelerde insan ancak akıllı bir kişininhitabıyla mükellef olur.
- SORU 29: Cin nedir? Onlarainanmamak küfre sebeb olur mu?
Cinler, çeşitliahkam ve ibadetlerle mükellef olup, saf dumansız ateşten yaratılmışlardır.Cinlerin mükellef olduğu hususunda ihtilaf yoktur. Mü'min olanlarıcennetlik, kafir olanları ise cehennemliktir. Cinlerin varlıkları kitap, sünnetve icma ile sabittir. Bu sebeble onların varlıklarını inkar eden kimse küfregirer. Kur'an-ı Kerimde bir çok ayet-i kerimelerde cinlerin varlığındanbahsedilmiştir. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimelerde şöyle buyurmuştur;"Beninsanları ve cinleri ancak bana İbadet etmeleri için yarattım." (Zariyat;56)"Muhakkakcehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracağım." (Secde; 13)
- SORU 30: Allah-u Zülcelal'igerçekten sevmek nasıl mümkün olur?
Allah-u Zülcelalbir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Resulümde ki; Eğer Allah 'ı seviyorsanızbana uyunuz. Uyunuz ki Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiretetsin. Allah-u Teala (kullarını) çok mağfiret edici ve çok merhamet edicidir." (Âl-i İmran;31) Bu ayet-ikerime sorulan soruya tam bir cevap olmaktadır. Bir kulun Allah-u Zülcelal'isevmesi demek; Allah-u Zülcelali büyük bilmesi ve kemal sıfatlarının tamamıylamuttasıf ve bütün noksanlıklardan münezzeh olduğunu itikad etmesiylebirlikte O'na itaat etmesi, emirlerine sarılması, yasaklarından kaçınması,rahmetini ümit etmesi, gazabından korkması, Allah'ın Resulüne uymasıdemektir. Muhabbetkalbte gizli olduğu için, Allah-u Zülcelal'e ibadet etmek, O'nun emirlerinesarılmak, yasaklarından kaçınmak, muhabbet eseri kabul edilmiştir. Bueserlerden iz bulunmayan kimselerin Allah-u Zülcelal'i sevmek iddiaları yalandır. Bütünbunlar gösteriyor ki, Allah-u Zülcelal'i seven ve O'nun tarafından sevilen vegünahları mağfiret olunan bir kul olabilmek için tek çare Allah-u Zülcelal'isevmek, O'nun emirlerine sımsıkı sarılmak, nehyettiği şeylerden kaçınmakve Allah Resulüne ittiba etmektir. Böyle olan kimseleri Allah-u Zülcelal çoksever. NitekimAllah-u Zülcelal bir kulunu çok sevdiği zaman Cebrail (a.s)'e; "Allah-uZülcelal filanı seviyor, sende sev!" diye nida eder. Cebrail (a.s)'deo kulu sever. Daha sonra Cebrail (a.s) gök ahalisine; "Allah-u Zülcelalfalan kulu seviyor, onu sizde seviniz!" diye nida eder. Sonra yerdekiinsanların gönlüne o kimse lehine kabul ve sevgi konulur da onu tanıyan müslümanlartarafından sevilir. (Buhari) Sonuç olarakAllah-u Zülcelal'e ve Hz. Peygamber (a.s.v)'e itaat; iman ve sevgi yolundan geçer.Allah-u Zülcelal'i sevmek, O'nun emirlerini yerine getirmekle olur. O'nunemirlerini insanlara duyuranda Hz. Peygamber (a.s.v)'dir. O halde Hz.Peygamber (a.s.v)'in getirdiklerini kabul etmek ve O'nun yolundan gitmek lazımdır.
- SORU 31: Bazı Hadis-i şeriflerde,Allah 'ın kullarının amellerini meleklere sorduğu ifade edilir? Allah kullarınamelekler vasıtasıyla mı ulaşmaktadır?
Bazı Hadis-işeriflerde Allah-u Zülcelal'in kullarının amellerini meleklere sorduğuifade edilir. Bu hadisler, meselenin aslını bilmeyenlerin kafasında, (Haşa)"Allah kullarına melekler vasıtasıyla mı ulaşıyor?" şeklindebir soruya sebeb olur. Mesela böyle hadislerden biri şöyledir; "Sevapve günahları yazan meleklerden başka, Allah'ın yeryüzünde dolaşanmelekleri vardır. Bunlar, Allah'ı zikreden bir topluluk bulduklarında"Aradığınıza koşun" diyerek arkadaşlarını çağırırlar. Buçağrıyı duyan melekler derhal toplanırlar ve onların çevresini dünyasemasına kadar çevirirler. Allah onlara; "Kullarımı ne halde bıraktınız?"diye sorar. Onlar; "Sana hamdeder, seni tazim eder ve zikreder halde bıraktık."derler. Sonra Allah ile melekler arasında şu konuşma geçer;"Onlarbeni görmüş mü? ""Hayır""Şayetbenî görselerdi ne olurdu? ""Seni görselerdişüphesiz daha çok hamdederler, daha çok ta'zim ederler ve daha çok senizikrederlerdi.""Onlarne istiyorlar""Cennetiistiyorlar""Onlarcenneti görmüşler mi? ""Hayır""Cennetigörselerdi nasıl olurdu ? ""Eğercenneti görselerdi onu isteme de daha çok isterler ve daha titiz davranırlardı""NeydenBana sığmıyorlar?""Cehennemdensana sığınıyorlar""Cehennemigördüler mi? ""Hayır""Cehennemigörselerdi nasıl olurdu? " "Şayetcehennemi görselerdi ondan daha çak kaçarlar, daha çok korkarlar ve onunazabından daha çok Allah'a sığınırlardı." "Sizi şahid kılarımki onları bağışladım." (Tirmizi) Evet, bu ve buna benzer bir çokhadis vardır. Burada Allah-u Zülcelal'in meleklerine sorması, kullarınıonlar vasıtasıyla öğrenmesi için değildir. Çünkü Allah-u Zülcelal'inilmi herşeyi kuşatmıştır. O, olmuş ve olacak her şeyi aynı anda bilir.Melekler Allah-u Zülcelal'in memurlarıdır, fakat icraatçıları değildir. Öyle ise,Rabbimizin bildiği bir şeyi meleklere sormasının hikmeti nedir? Bununhikmetlerinden birincisi, bir lütuf olarak Rabbimizin melekleri insanoğlununen güzel haline şahid kılmasıdır. Mahşer gününde meleklerin güzel şahadettebulunmaları kullar için bir ikram ve lütuftur. Bunun ikincihikmeti, Allah-u Zülcelal'in insanları yaratırken meleklerle olan konuşmalarıylailgilidir. Bir konuşma ayet-i kerimede şöyle açıklanmıştır; "HaniRabbin meleklere, 'Yeryüzünde emirlerimi yerine getirip varlıklar üzerindetasarrufta bulunacak bir halife yaratacağım' buyurduğunda, melekler, 'Yer yüzündefesat çıkarıp kan dökecek birisini mi yaratacaksın ? Halbuki biz seni hamdile teşbih eder, seni her türlü noksanlıktan yüce tutarız' demişlerdi.Allah ise, 'Ben sizin bilmediğinizi bilirim' buyurmuştu." (Bakara; 30) Ayet-ikerimede buyrulduğu gibi, Allah-u Zülcelal, bazı melekleri insan oğlununzikir, teşbih ve namaz gibi mühim ibadetlerine şahid tutarak insanın yaratılışındakiyüksek gayeyi onlara göstermiş olmaktadır. Onlara; "Kullarımı nehalde bıraktınız?" sorusu bunu onlardan öğrenmek için değil,melekleri insanoğlunun büyüklüğüne, içlerinde yaratılış gayelerineuygun hareket edenlerin bulunduğuna şahid tutmak içindir.
- SORU 32: Hz. İsa (a.s) öldürüldümü?
Bilindiğigibi, Allah-u Zülcelal Hz. îsa (a.s)'ya dört büyük kitaptan biri olanincili indirmiş ve İsrailoğullanna doğru yolu göstermesi için peygamberolarak göndermiştir. Ancak israil oğulları bu daveti reddederek; Hz. İsa(a.s)'yı yalanlamışlar ve onu Öldürmeye kalkışmışlardı. Allah-u Zülcelalonu o düşmanların şerrinden korudu ve İsrail oğulları Hz. İsa (a.s)'yabenzer birini öldürdüler. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöylebuyurmuştur; "Oysaonu öldürmediler ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) kendilerine (İsa 'ya)benzer gösterildi." (Nisa; 157) Buna göre;Hz. İsa (a,s) yahudiler tarafından öldürüldü demek, insanı küfre götürür.Allah-u Zülcelal Nuh (a.s)'u tufandan, İbrahim (a.s)'i ateşten, Musa (a.s)'yıfiravundan, Hz. Peygamber (a.s.v)'i müşriklerin tuzağından koruyup kurtardığıgibi, İsa (a.s)'yı da, onu öldürmek isteyen yahudilerin elinden kurtarmış,isa (a.s)'ya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi İsa(a.s)'ya benzeterek öldürmüştür. Allah-u Zülcelal, İsa (a.s)'yı kendikatına kaldırmış bulunduğu da şüphesizdir. Allah-u Zülcelal onukudretiyle manevi semalardaki hususi mevkiine kaldırmıştır ve kıyametten öncede tekrar dünyaya gönderecektir. Bilindiğigibi, kıyametin büyük alametlerinden birisi de, Hz. îsa (a.s)'nın Dımeşk'indoğu tarafındaki beyaz bir minareye inmesidir. Nitekim Kur'an-ı Kerimde bunuaçıkça beyan edilmiştir; "Şüphesizki, o (İsa'nın nuzülü), kıyamet için (Yaklaştığını bildiren) birbeyandır, alamettir. Onun için sakın o kıyametin geleceğinde şüpheetmeyin de benim yoluma tabi olun. İşte bu biricik doğru yoldur." (Zuhruf;61) Ebu Hureyre(r.a)'den rivayet edilen bir Hadis-i şerifte Hz. Peygamber (a.s.v) şöylebuyurmuştur; "Nefsimkudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlunun hakem ve adil olarakaranıza inmesi yakındır. Haç'ı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır.O zamanmal çokolacağından kimse onu alıp kabul etmez. Ve tek bir secde dünya ile içindekilerdendaha iyidir." (Buhari, Müslim)
- SORU 33: Muaviye hakkında çeşitlisözler söylenmektedir. Muaviye kimdir?
Hz. Muaviyesahabedir. Onun sahabe olduğunda şüphe yoktur. Hz. Muaviye, Hz. Peygamber(a.s.v)'den yüz altmış üç hadis rivayet etmiştir. O, bazı hadiseleri diğersahabelerden rivayet ettiği gibi, diğer sahabelerde ondan hadis rivayet etmiştir.İmam-ı Nevevi onun hakkında şöyle demiştir; "Hz.Muaviye, Hudeybiye günü müslüman oldu. Müslümanlığını anne ve babasındangizli tuttu. Hz. Peygamber (a.s.v)’le Huneyn savaşında bulundu. Hz.Peygamber (a.s.v)'e gelen vahyi yazan katiplerden biriydi." Sahabe-iKiram dünyevi endişelere kapılarak veya birbirlerine hased ederekihtilaf" etmemiştir. Nitekim Şeyh İbn-i Hacer, Savaik adlı kitapta derki; "Hz.Muaviyenin Hz. Ali ile çekişmesi, içtihad yollu yapılan bir çekişmedir.Bilindiği gibi, içtihad yapan bir müçtchid içtihadında isabet ederse ikisevap, isabet edemezse bir sevap alır. Burada Hz. Ali içtihadında isabet ettiğiiçin iki sevap, Muaviye içtihadında hata ettiği için bir sevap almıştır." İmam-ıRabbani (k.s) 251. mektubunda şöyle demiştir; "Bumesele de en doğru ve sağlam yol, Hz. Peygamber (a.s. v)'in arkadaşları arasındacereyan eden hususlarda susmaktır ve onların çekişmelerinden konuşmamaktır." İmamMuhammed, Siyer-i Kebir isimli eserde Hz. Peygamber (a.s.v)'in şu Hadis-i şerifinirivayet etmiştir. "Ashabımhakkında Allah-u Teala'dan korkun! Onları hedef edinmeyin. Kim onlarıseverse, muhakkak beni sevmiş olur ve kim onlara eziyyet ederse, bana eziyyetetmiştir." (Tırmizi)Sonuç olarakHz. Peygamber (a.s.v)'i seven bir kimse sahabeleri hayırla anmakmecburiyetindedir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.v) yukarıda geçen Hadis-i şeriftebuyurduğu gibi; "Kim onları severse beni sevmiş olur." buyurmuştur.
- SORU34: Mehdi (a.s) kimdir?Gelmiş midir? Yoksa gelecek midir?
Kıyametin büyükalametlerinden biri de, kıyamet kopmadan önce Mehdi (a.s)'nin gelmesidir.Nitekim Hz. Peygamber (a.s.v) Mehdi (a.s)'nin geleceğini haber veren birHadis-i şerifte şöyle buyurmuştur; "Dünyada yalnızca bir gün kalsa bile, yeryüzünü zulmün kapladığı gibiadaletle dolduracak, ismi benim ismime, babasının ismi benim babamın ismineuyan, benden veya ehl-i beytimden birini göndermek için Allah-u Teala o günüuzatacaktır." (Ebu Davud) Mehdi (a.s)Hz. Peygamber (a.s.v)'in yolundan gidecek, uyuyan kimseyi uyandırmayacak, kanda akıtmayacaktır. İhya etmedik sünnet, kaldırmadık bid'at bırakmayacaktır.Ahir zamanda, aynı Hz. Peygamber (a.s.v) gibi dinin icaplarını yerinegetirecektir. Mehdi (a.s) Zülkarneynve Süleyman (a.s) gibi bütün dünyaya hakim olacaktır. Haçı kıracak,domuzu öldürecektir. Yeryüzü zulüm ve işkence yerine adaletle dolacaktır. Her şeyi hakve adalet ölçüleriyle eşit bir halde taksim edecektir. Böylece yer ve göksakinleri ondan razı oldukları gibi, havadaki kuşlar, ormandaki yırtıcıhayvanlar, denizdeki balıklar bile memnunluk duyacaklardır. Mehdi(a.s)'den bahsetmemin sebebi şudur ki; bazı insanlar; "Şu Mehdi midir?" ya da "Bu Mehdi midir? " diye soruyorlar. Halbuki Mehdi (a.s) kısacaanlattığım bu özelliklere sahiptir.Maalesefzamanımızdaki bazı sapık insanlar kendilerini Mehdi olarak müslümanlaralanse ettiriyorlar. Halbuki Mehdi (a.s) Hz. Peygamber (a.s.v)'in yaşadığıgibi yaşayacak ve onun ahlakı Hz. Peygamber (a.s.v)'in ahlakı gibi olacaktır. Bazıinsanlar aynı anda yüz kişiyi Mehdi ilan edebiliyorlar. Halbuki Mehdi (a.s)bir tanedir. Bir grup insan ortaya çıkıyor ve; "Bizim dediğimiz kimseMehdi'dir." diyorlar. Diğer tarafta başka bir grup atılarak; "Yoksizin dediğiniz kimse değil, bizim dediğimiz kimse Mehdi'dir" diyorlarve aralarında kıskançlık ve kin meydana geliyor. Gerçek Mehdi(a.s) zuhur ettiğinde bu gibi insanların ona tabi olmamasından korkulur.Mehdi (a.s)'nin zuhuru Allah-u Zülcelal'in görevidir. O, dilediği zamanmutlaka gönderecektir.
- SORU 35: Hz- Hızır kimdir.Bazı insanların dediği gibi hala yaşıyor mudur?
Hz. Hızır'ınnebi ya da veli olduğu hususunda ihtilaf vardır. Bazı alimler, onun içinpeygamber değildir, Allah-u Zülcelal'in salih bir kuludur, demişlerse de,Cumhur-u Ulemaya göre peygamberdir. Hz. Hızır, Hz Musa zamanında yaşamışve kendisiyle görüşmüştür. Hz. Hızırne kadar yaşamıştır, hala yaşıyor mu? Bu konuda kesin bir şey söylenemez.İmam-ıNevevi, bazı hadislere dayanarak, Hz. Hızır'ın ölmediğini ve kıyametekadar yaşayacağını beyan etmiştir. Bazı alimlere göre ise; Eğer Hz. Hızıryaşasa idi, Hz. Peygamber (a.s.v)'le beraber cihada katılırdı, denildiğigibi, hayatta olup dünyayı gezseydi, mutlaka Hz. Peygamber (a.s.v)'incenazesinde bulunurdu. Buna göre Hz. Hızır hala hayattadır demek tahmindenbaşka bir şey değildir, demişlerdir. Görüldüğügibi, Hz. Hızır'ın hala yaşıyor olup olmamasında ihtilaf vardır. Hala yaşadığınadair kesin delillerde mevcut değildir. Doğrusunu Allah-u Zülcelal bilir. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER Çarş. Ekim 27, 2010 2:54 pm | |
|
- SORU 1: Kur'an-ı kerim ve Hadis-i şerifler varken içtihada neden gerek duyuldu?
Bilindiği gibi, dünyahadiseleri sonsuz olmakla beraber Kur'anı Kerim'in ve Hz. Peygamber (a.s.v)'inhadislerinde kelimeler mahduttur. Her hadisenin açıkça hükmünü beyanetmez. Bunun için ortaya çıkan bir hadisenin hükmünü anlamak için önceKur'an-ı Kerime, sonra Hz. Peygamber (a.s.v)'in hadislerine başvurulur.Bunlardan birisinde kesin olarak hüküm beyan edilmiş ise mesele tamamdır.Hadisenin hükmü Kur'an ve Hadiste açıkça belirtilmemişse içtihadagidilir. Bu içtihadın örnekleri de Hz. Peygamber (a.s.v) zamanında belirmeyebaşlamıştır. Mesela; Hz. Peygamber (a.s.v), ahzab savaşından sonra;"Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, Kurayza oğullarının bölgesinevarmadıkça ikindi namazını kılmasın" buyurmuştu. Güneş batmaya yüz tutunca,ashab bu sözün ifade ettiği anlam hakkında farklı görüşler savundu. Birkısmı; Resulullah bu sözüyle, çabuk yol almamızı istedi" şeklinde görüşbelirtirken, bir kısmı da; "Hayır, Resulullah bu sözüyle, güneş batmışolsa bile, biz ancak Kurayza oğulları bölgesinde ikindi namazını kılabilirizdemek istemiştir" diye görüş belirtmişler ve namazı güneş battıktansonra kılmışlardı. Her iki gurubun davranışı Hz. Peygamber (a.s.v)'ehaber verildiğinde, hiçbir guruba sert tepki göstermemiştir. Bu, Hz.Peygamber (a.s.v)'in yapılan içtihadları onayladığı anlamına geliyordu.İşte bu müslümanlar arasındaki ihtilafın ilk sebebiydi. (Buhari, Müslim) Bazı kelimelerin aynıoranda hem gerçek, hem de mecazi bir anlam ifade etmeleri muhtemeldir. İmamlardanbiri kelimenin hakiki anlamını esas alırken, biri mecazi anlamını esas alır.Allah-u Zül-celal'in şu sözü buna örnektir; "Boşanmış kadınlarkendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler. " (Bakara; 228) ifadenin genel anlamında geçen"Kur'u" kelimesi, farklı şekilde algılanmıştır. Dilde, bukelimenin aybaşı hali anlamına geldiğine ilişkin kanıtlar olduğu gibi,"Aybaşı halinden temizlenme" anlamına geldiğini gösteren kanıtlardavardır. îşte müçtehid imamlar, bu ve buna benzer kelimelere ilişkin dilselaçıklamalara bağlı olarak farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bukelimeye İmam-ı Azam, hayız manasını, İmam-ı Şafii ise, temizlik manasınıvermiştir. İşte bu iki mana farklı hüküm verilmesine sebeb olmuştur. Heriki mezhebin görüşü de bir delile ve içtihada dayanmaktadır. Bunun içinher ikisi de doğrudur. Allah-u Zülcelal başka birayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Ey İman edenler! Namazkılacağınız zaman yüzünüzü ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın.Başınızı meshedin ve ayaklarınızı topuklarına kadar yıkayın." (Mâide;6) Şafiilere göre abdestte başınçok az bir kısmını meshetmek, Hanelilere göre dörtte birini meshetmek,Malikilere ve Hanbelilere göre ise, başın tamamını mesh etmek gerekir. Bumezheblerin her birinin görüşü de içtihada dayanır. Ayette meshedilmesigereken miktar belirtilmediğinden dördünün görüşü de doğrudur. Buradaki içtihadlarınhikmeti, Allah-u Zülcelal'in kullarına karşı rahmet ve merhametidir.Ayetlerin farklı farklı anlaşılması, bunun neticesinde hak mezheblerinortaya çıkması, ümmet için bir rahmet olmuştur. Eğer rabbimiz her şeyi açıkolarak kur'an-ı kerimde bildirseydi, öyle yapmak artık farz olurdu.Yapmayanlar günaha girer, inkar edenler ise dinden çıkardı. Oysa içtihadneticesinde verilen hükmü kabul etmemek, kişiyi dinden çıkarmaz. Kişi, dörthak mezhebten birinin görüşüyle amel edebilir.
- SORU 2: İcmâ ne demektir?
İcma; amelî bir meselenindini hükmü üzerinde müçtehidlerin ittifak etmesidir. Hz. Ebu Bekir (r.a) veHz. Ömer (r.a) başta olmak üzere sahabiler, hükmünü Kur'anda ve sünnettebulamadıkları bir meseleyi aralarında istişare ederek ortak bir hükme varırlardı.İcma'nın dini bir delil olduğu ayet ve hadislerde açıkça ifade edilmiştir.Nitekim Allah-u Zülcelal bu ayet-i kerimelerden birinde şöyle buyurmuştur; "Doğru yol kendilerineapaçık belli olduktan sonra kim peygambere muhalefet edip mü’minlerinyolundan başka bir yol tutarsa, biz de onu kendi seçtiği yola sevkeder vecehenneme sokarız- O gidilecek ne kötü bir yerdir." (Nisa; 115) Ayet-i kerimede geçen mü'minlerinyolundan maksad, içtihad ehliyetine sahip alimlerin ittifakla benimsedikleriyoldur. Hz. Peygamber (a.s.v)'de bazıHadis-i şeriflerde şöyle buyurmuştur;"Benim ümmetim hata üzerinebirleşmez." (İbn-i Mâce) "Benim ümmetim delalet üzerinde birleşmez."(ibn-i Mâce) "Müslümanların iyi gördüğü şey, Allah katında daiyidir."(Ahmedb. Hanbel) Bu Hadis-i şerifler icmanındelil olduğuna ve ona uyulması gerektiğine işaret eder.İcma'nın üç mertebesivardır; 1-) Sarih icmâ: her müçtehidileri sürdüğü görüşü kabul ettiğini açıkça söyler. Müçtehidlerdenbiri itiraz ederse, alimlerin çoğunluğuna göre, icmâ gerçekleşmemişolur.2-) Sükuti icmâ: Bir müçtehidinortaya attığı görüşü, işitip öğrendikleri halde, diğer müçtehidlerinitiraz etmeyip susarak kabul ettikleri icmadır. 3-) Bir yönü ile ittifakedilen, diğer yönü ile ihtilaf edilen icma: Mesela Ölen birinin dedesininmirasçı olacağı icma ile sabit olduğu halde, hissesi hakkında ihtilafedilmesi gibi.Şartlarına uygun olan biricmaya uymak farz, aksini yapmak haramdır.
- SORU3: Kıyas ne demektir?
Kıyas; Kitap, sünnet ve icmâ'dahükmü bulunmayan bir meseleye, sebeb benzerliğinden dolayı, bu kaynaklardanbirinde yer alan başka bir meselenin hükmünü vermektir. Yani; "Asıl"denilen bir şeyde, kitap ve sünnet ile sabit olan dini bir hükmü,"Fer'i" denilen yeni bir şeye, aralarından bulunan müşterek sebebedayanarak teşmil etmektir. Böylece aslında mevcut olan bu müşterek hükmü,müşterek sebebe binaen, yeni hadise de izhar etmek ve kapalı olan hükmünüaçığa çıkarmaktır. Buna göre, kıyas ile yenibir hüküm konulmuş olmaz. Kıyas ile kur'an ve sünnet tarafından konulmuş,fakat gizli bir hüküm ortaya çıkarılmış olur. Başka bir ifadeyle, kıyasile önceden var olan bir hüküm keşfedilmiş, izhar edilmiş olur. Bu bakımdankıyas, açığa çıkarıcı bir hüccettir. Halbuki, Kur'an ve sünnet ispatedici bir hüccettir.Kıyas ile ilgili bazı örneklerşöyledir; 1-) Şarap, Kur'an-ı Kerimdeyasaklanmıştır. (Maide; 90) Ancak daha sonraki devirlerde rakı gibi değişikadlarda içkiler ortaya çıkmıştır. Bunlar, Kur'anda İsim olarakzikredilmez. Şarabın, sarhoşluk verdiği için yasaklandığı, üzerinde düşünülünceanlaşılacağı gibi, çeşitli hadislerde de bu nokta belirtilmiştir. Bu yeniiçki çeşitlerinin de içeni sarhoş ettiği belli olunca, şarabın hükmü,ortak nitelik olan sarhoş etme özelliği yüzünden kıyas yoluyla diğeralkollü içkilere de şamil olur. Burada şaraba, "Asıl"denir. Çünkü hakkındaki dini hüküm; ayet-i kerime ile sabittir. İçilmesininharam olması ise; Şer'i bir delil ile sabit olandini bir "Hüküm" dür. İçene sarhoşluk vermesi de bu hükmünilleti (sebebi) dir. 2-)Hz. Peygamber (a.s.v) bir Hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur; "Buğdayıbuğday ile misli misline satınız, fazlasına satarsanız, ribaolmuş olur. " (Buharı, Müslim) Buradanşu neticeye varılır. Bir kile buğdayı, bir kile buğdayla değiştirebiliriz.Bir kile buğdayı, iki kile buğday karşılığında değiştirirsek, bufazlalık faiz olur ve haramdır. Acaba bu hüküm pirinçle de var mıdır?Biz pirinç hakkında böyle açık bir hüküm göremiyoruz. Fakat pirinç ilebuğday mukayese edildiği zaman, buğday kile ile ölçülüp satılır,pirinçte aynı şekilde kile ile ölçülüp satılır. O halde pirinçte defazlalık riba teşkil eder. 3-)Varis, murisini öldürdüğü zaman, mirastan mahrum olur. Bu husus;"Katil, mirasçı olamaz" (Tirmizi, Hbu Davud) hadisi ile sabittir.Mirastan mahrum olmanın illeti, bir an önce mirası ele geçirmektir. Peki birkimse, kendisine vasiyet edeni öldürünce, vasiyetten mahrum olur mu? Bumeselenin hükmü, nasslarla belirtilmemiştir. Onun için müçtehidler şöyledemişlerdir; "Miras ile vasiyet arasındaki mukayese de, varis murisini öldürünce,mirastan mahrum olur. Çünkü katil, bu öldürme ile bir an önce mirası elegeçirmeyi murat etmiştir. Bu kimse kendisine vasiyet edeni öldürünce, biran önce vasiyet edilen şeyi ele geçirmeyi murat etmiştir. O halde o davasiyet edilen şeyden mahrum olur." Kıyasınbir delil olduğu ayet ve hadislerde bildirilmiştir. Nitekim Allah-u Zülcelalbir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Eyiman edenler! ihramda iken avlanmayın. Sizden kim ihramlı iken bir av hayvanınıöldürürse, onun için, öldürdüğü hayvanın dengi olarak, sizden ikiadil kişi tarafından kıymeti takdir edilmek ve Harem-i şerife gönderilmeküzere bir kurban cezası vardır." (Muide; 95) Birçok hadiste kıyasın dini bir delil olarak kabul edileceğine işaret eder.Bunların başında da Muaz bin Cebel (r.a) ile ilgili şu hadis gelir; Hz. Peygamber (a.s.v) Muazbin Cebel (r.a)'i Yemen'e kadı olarak gönderdiğinde aralarında şöyle birkonuşma geçti;Hz. Peygamber (a.s.v):"Ey Muaz! Sana bir davageldiğinde ne ile hükmedeceksin? " diye sordu.Muaz bin Cebel (r.a);"Allah 'in kitabıyla" diye cevap verdi.Hz. Peygamber (a.s.v);"Onda bulamazsan ne ilehükmedeceksin? " diye sordu.Muaz hin Cebel (r.a);"Peygamber'in sünnetiyle" diye cevap verdi.Hz. Peygamber (a.s.v);"Ya onda da bulamazsan?" diye sorunca,Muaz hin Cebel (r.a);"Kendi kanatimle içtihadederim " dediMuaz hin Cebel (r. a) 'in bucevabı Hz. Peygamber (a. s. v)’i çoksevindirdi ve Allah 'a hamd ve sena etti. (Tırmizi) Hz. Ömer (r.a). Vali EbuMusa el-Eş'ari (r.a)'ye yazdığı mektupta kıyasın bir delil olduğunu şöyleifade etmiştir; "Ey Ebu Musa! Birbirinebenzer şeyleri iyice tanı ve ona göre meseleleri kıyas et."Görüldüğü gibisahabilerde kıyasa baş vurmuşlar, kitap, sünnet ve icmada hükmü bulunmayanbir çok meseleyi kıyasla hükme bağlamışlardır. Kıyasın dürt rüknü vardır; a-) Kendisine kıyas yapılanbir asl olmasıb-) Kıyas yapılan fer'i birmesele olmasıc-) Kıyas yapılan asl'ın hükmününolmasıd-) Asl'ı ve fer'i bir arayagetiren ortak bir illet bulunması Müçtehidin en Önemlivazifesi, bu illeti bulup tespit etmektir. Görüldüğü üzere kıyas, dini hükümleridoğrudan doğruya ve müstakil olarak isbat eden şer'i bir delil olmayıp,kitap ve sünnet ile sabit olan bir hükmü, müşterek bir illet vasıtasıylayeni bir hadise ve mahalde izhar eden, yani kapalı olan bir hükmü açıklayanbir delildir. Sonuç olarak; islam hukukunda kitap, sünnet ve icmadan sonra, dördüncüasli delil kıyastır. Kıyas; ilk üç asli delil gibi kesin bilgi ifade etmez.O, vucub değil, cevaz ifade eder. Buna göre kıyas, zan bildirir ve yeni bir hükümisbat etmeyip, üç delilden biriyle sabit olan ve delili gizli bulunan hükmüortaya çıkarır. Yani kıyas bir çeşit içtihad olduğu için kendi başınabir hüküm bildirmez. Nass veya icma ile bildirilen hükmü yeni meseleyenakleder. Kısaca zannî olmakla birlikte kıyasın hükmü nakletme (Ta'diye)dir.
- SORU 4: Birkaç mezhebin hükümleriyleamel etmek mümkün müdür? Mesela iki mezhebin birbirine zıt hükümleriyleamel edip telfik yapmak caiz midir?
İlk önce telfik kelimesiniaçıklamakta fayda vardır. Telfîk lugatta; kumaşın iki parçasını dikmek,uydurmak, eli boş dönmek ve katılmak gibi manalara gelmektedir. Usul-i Fıkıhtaise;taklid yoluyla bir mesele deiki veya daha fazla mezhebin farklı hükümlerini birleştirerek tatbik etmekşeklinde tarif edilmiştir. Yapılan bir telfîk, icmayamuhalif ise caiz değildir. Mesela; İmam-ı Malik'e göre, nikahın rüknü kızınvelisinin iznidir ve şahid bulundurmakta müstehaptır. Hanefi mezhebine göre;iki şahid nikahın rüknüdür ve velisinin izni şart değildir. Buna görebir kimse, Hanefi mezhebinin içtihadını, şahid konusunda da İmam-ı Malik'itaklid ettiğini iddia ederek; "Hem velisinin izni olmadan hem de şahidbulundurmadan" evlendiğini söylerse bu caiz değildir. Yani İrnam-ıMalik'e göre şahidsiz ve Hanefî mezhebine göre velisiz nikahı akdedersesahih olmaz. Çünkü böyle bir nikah ne Hanefi mezhebine göre, ne Şafiimezhebine göre ve ne de îmam-ı Malike göre akd edilmiş sayılmaz.Usul alimleri birbiriyle bağlantısıolmayan iki hadise de iki ayrı mezhebin içtihatlarına tabi olmada mahzur görmemiştir.Mesela Şafii mezhebine göre abdest ve gusülde vücut organlarını ovmak şartdeğildir. Maliki mezhebinde ise şarttır. Şafii mezhebine göre birerkeğin azası bir kadının vücuduna dokunduğunda abdesti bozulur. FakatMaliki mezhebinde bozulmaz. Bir kimse bu iki mezhebi taklid ederek abdestorganlarını ovmadan abdest alır, bir azası bir kadının vücuduna dokunduğuhalde namaz kılarsa her iki mezhebe göre de sahih olmamış olur. Hanefimezhebine göre ise, abdest ve gusülde vücudu ovmak şart olmadığı gibi,erkeğin bir azası kadının vücuduna dokunması halinde de abdest bozulmaz.Bunun için böyle bir namaz Hanefi mezhebine göre sahih olur. Bu telfîkicmaya muhalif değildir. Ayrıca dört hak mezhebtenbaşka bir mezhebi taklid etmek caiz değildir. Bu hak olan dört mezhebtenbirini taklid eden kimse ölünceye kadar o mezhebte de kalması şart değildir.İstediği zaman tamamen veya kısmen diğer hak mezhebleri taklid edebilir.Yalnız taklid etmenin altı şartı vardır. Bunlar; 1-) Bir mesele de bir mezhebitaklid etmek için o mesele de o mezhebin şartlarını ve vaciplerinibilmektir. Mesela Hanefi bir kimse abdest hususunda Şafii mezhebini taklidedecekse, abdestin şart ve vaciplerini Şafii mezhebine göre bilmesi ve onlarariayet etmesi gerekir.2-) Vuku'dan sonra olmaması.3-) Keyfî değil, meşru birsebebe dayalı taklid etmek.4-) Hanefi ve Şafii gibi müctehid-imutlak veya Ebu Yusuf gibi müctehid fil’ mesa'il gibi bir müçtehidi taklidetmek.5-) Telfik etmemek.6-) Kadı'nın hükmünemuhalefet etmemek.
- SORU5: "Zamanın değişmesiylehükümler de değişir" sözü ne demektir?
İslam dininin dört anakaynağı vardır. Bunlar; kitap, sünnet, icma ve kıyastır. Kur'an-ı Kerimdeher hangi bir meselenin hükmü belirtilmişse, o hükümle kesinlikle ameledilmesi lazımdır. Sünnet ise, Hz. Peygamber (a.s.v)'in söz, fiil ve söylenmişveya yapılmış bir şeye müdahale de bulunmamasıdır. İcma ise, Müçtehidve alimlerin her hangi bir konu üzerinde ittifak etmeleridir. Kıyas; hakkındaayet, hadis ve icma gibi hükümlerin olmadığı her hangi bir meseleyi,belirlenmiş bir meseleyle aralarındaki illet (sebeb) dolayısıyla benzeterekhüküm çıkarmaktır. İslam dini bunlara ilavetenörf ve adetlere de yer vermektedir. Kur'an ve sünnette hükmü belirtilmeyenher hangi bir meselenin hükme bağlanmamasında Kur'an ve sünnete muhalefetetmeyen örf ve adetlere müracaat edilir. Buna göre örf ve adetle hükme bağlananher hangi bir husus zaman geçipte örf ve adet değişirse o hükümde değişir. Burada açıklandığı gibi,zamanın değişmesiyle Kur'an ve sünnetin hükmü değişmez. Sadece Kur'an vesünnete muhalefet etmeyen örf ve adetler'in hükmü zamana göre değişebilir. Farz; yapılması kesinolarak emredilen dini vazifedir. "Namaz kılmak, oruç tutmak ve zekatvermek gibi emirleri, farza misal olarak verebiliriz.Farz; Farz-ı Ayn ve Farz-ıKifaye olmak üzere ikiye ayrılır. Farz-ı Ayn; her müslümanın bizzatyapması gereken emirlerdir. Beş vakit namaz kılmak, Ramazan orucu tutmak gibiFarz-ı Kifaye ise; müslümanlarınbütünü üzerinde borç olan, fakat bazılarının yapmasıyla diğerleri üzerindendüşen vazifelerdir. Cenaze namazı kılmak ve selam almak gibi. Farz-ı Kifayeyi hiç kimseyapmazsa orada bulunan bütün müslümanlar mes'ul olur. Mesela bir topluluğaverilen selamı hiç kimse almazsa, orada bulunan herkes mes'ul olur. Bir kişininalması, oradakileri mes'uliyetten kurtarır. Farzın işlenmesinde sevap,özürsüz olarak terkinde ise uhrevi ceza vardır. Bir farzı inkar eden kimseislamiyetten çıkar.
- SORU 7: Vacip ne demektir?
Farz kadar kat'i ve kesinolmasa da, kuvvetli bir dini delile dayanan ve her müslümanın yapmasıgereken vazifelerdir. Mesela Hanefi mezhebinde kurban kesmek, vitir ve bayramnamazlarını kılmak gibi. Farz gibi vacibinde yerinegetirilmesinde sevap, terki halinde de azab vardır. Vacibi inkar eden kimsedinden çıkmaz ama delalette kalır. Hanefi mezhebinde, farz ile sünnetarasında vacip gibi bir derece bulunmakla beraber, diğer mezheblerde farzdanayrı olarak bir vacip hükmü yoktur. Farz ile vacip aynı şeydir. Bumezheblere göre, bir ibadet farz değilse, sünnettir. Mesela Hanefi mezhebinegöre vacip olan fıtır sadakası vermek diğer üç mezhebe göre farzdır.
- SORU8: Sünnet veya Mendup nedemektir?
İslam dininin mükelleftengayr-i lazım olarak istediği veya yapanın övüldüğü, terkedeninzemmedildiği şeydir. Bunu işleyenin failine sevap vardır, terkeden cezaya uğramaz.Fakat Hz. Peygamber (a.s.v) tarafından kınama hakedebilir. Hanefiler mendubuüçe ayırmışlardır;a-) Müekked mendup; cemaatlenamaz gibi.b-) Meşru mendup; pazartesive perşembe orucu gibi.c-) Zâid mendup; Hz.Peygamber (a.s.v)'e yeme, içme, yürüme ve uyku gibi hususlarda uyma gibi. Diğer mezheblere göre sünnet;mendup, nafile, müstehap, tetavvu, ihsan ve hasen diye de isimlendirilir. Durrü'l-Muhtar sahibi ve İbn-iAbidin de diğer mezheblerin görüşünü seçerek şöyle demiştir; "Mendup, müstehap,nafile ve tetavvu arasında fark yoktur. Terkedilmesi uygun değildir. Terkedilmesi halinde kerahet sabit olur." (İbn-i Abidin; 1/115) Şimdi de sünnete uymanınehemmiyetinden ve sünnetten geri kalmanın zararından bahsedelim; Bilindiği gibi, sünnet-iseniyyeye uymak çok sevaplı bir iştir. Bilhassa bid'atlecrin yaygınlaştığı,ümmetin fesada gittiği zamanımızda sünnete tabi olmak daha ehemmiyetlidir.Böyle zamanlarda bir sünneti işlemek binlerce sevap kazandırabilmektedir.Nitekim Hz. Peygamber (a.s.v) bu gerçeği bir Hadis-i şerifte şöyle ifadeetmiştir; "Bid'at ve delaletlerinher tarafı istila ve ümmetimin bozulduğu bir zamanda sünnetime sarılana yüzşehid sevabı vardır."(Taberani) Müslümanların en büyükgayesi, Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmaktır. Allah-u Zülcelal'in rızasınıkazanma yolları içerisinde en sağlamı, en makbulü ve en kısası Hz.Peygamber (a.s.v)'in gösterdiği ve takip ettiği yoldur. Hz. Peygamber(a.s.v)'i sevmek ve O'na tabi olmak bizi Allah-u Zülcelal'in rızasına götürecekyegane yoldur. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "De ki; Allah'ıseviyorsanız bana uyun ki, Allah'dasizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çokmerhamet edicidir." (Âl-i İmran; 31) Allah-u Zülcelal başka birayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Andolsun ki, Allah 'mrahmetine ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah 'ı çokçazikredenler için, Allah 'ın resulünde size güzel bir örnek vardır." (Ahzab;21) Evet, sünnet-i seniyyeninher bir meselesi, karanlık ve zararlı yollarda birer pusula ve fener vazifesigörür. Hz. Peygamber (a.s. v)'in her hareketi tabi olunacak ve takip edileceken güzel rehberdir. O'nun günlük yaşayışla ilgili sıradan bir hareketindebile insan hayatını yakından ilgilendiren bir çok fayda ve hikmetler vardır. Sünnet-i seniyyeyi yaşayanbir mü'min hem kendi doğru yoldan sapmaz, hem de başkasını saptırmaz.Nitekim bu gerçeği Hz. Peygamber (a.s.v) bir Hadis-i şerifte şöyle ifadeetmiştir;"Ey İnsanlar! Size ikişey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman delalete düşmezsiniz.Onlar; Allah'ın kitabı ve peygamberinin sünnetidir." (Tırmizi) Görüldüğü gibi sünnet-iseniyyenin yaşanmasında bir çok hikmetler vardır. Bu sebeble, her müslümansünnet-i seniyyeyi, yaşamayı ve yaşatmayı kendisi için en mühim vazifeolarak görmelidir. Müslümanlara iki büyükemanetten biri olan sünnetin değiştirilmesi bid'attir, delalettir ve büyükhatadır. Sünneti bile bile terkeden Hz. Peygamber (a.s.v)'in şefaatındanmahrum kalır. Şefaat, Hz. Peygamber (a.s.v)'in kıyamet gününde ümmetinin günahve kusurlarını affetmesini Allah-u Zülcelal'den istemesidir.
- SORU 9: Mubah ne demektir?
Mubah; yapılmasında veyayapılmamasında dinen hiçbir mahzur olmayan, yani yapılıp yapılmamasıserbest bırakılan şeylerdir. İslam dini bunların ne yapılmasını ne deterkedilmesini emretmiştir. Bunlar insanlara bırakılmıştır. Bu nedenle yapılmasındasevap terk edilmesinde günah yoktur.
- SORU 10: Helal ne demektir?
Helal; yapılması dinen caizolan, işlenmesinde dini bir mahzur bulunmadığı bildirilen işlerdir. Usûlüneuygun olarak kesilen hayvanı etini yemek gibi.
- SORU 11: Haram ne demektir?
Haram; yapılması,yenilmesi, içilmesi, işlenmesi ve kullanılması kesin bir delille yasaklananşeylerdir. Yapılmaması kesin olarakemredilen bir şeyi yapmak haram olduğu gibi, yapılması kesin olarakemredilen bir şeyi yapmamakta haramdır. Namaz kılmamak ve oruç tutmamakgibi.Haram bir fiili işleyenkimse günahkâr olur. İnkar eden kimse dinden çıkar. Mesela; "içkiharam değildir" diyen kimse dinden çıkar. Haramdan kaçınan her insan,Allah-u Zülcelal'in rızasını kazandığı gibi, kulluğun en üst makamıolan takva mertebesini de elde etmiş olur. Böyle bir mü'min aynı zamanda mühimbir işi de yapmış olur. Çünkü, haramı işlemek günah olduğu gibi, işlememektefarzdır. Kötülüklerden uzak durmak her zaman iyilik yapmaktan daha faydalıdır.Evet, her mü'min, günahakarşı son derece hassas olmalı küçükte olsa, işlediği günahı büyük görmelidir.Mümkün mertebe haram işlememeli, günaha girmeme hususunda sabır göstermelidir,insanlık icabı bir günah işlediğinde de hemen tövbe etmelidir.
- SORU 12: Mekruh ne demektir?
Mekruh; yapılması dinen doğrubulunmayan, terk edilmesi istenen, yapılmaması yapılmasından daha uygun olandavranışlardır. Hanefi mezhebine göremekruh; tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olmak üzere iki kısma ayrılır. Tahrimen mekruh; harama yakınolan mekruhtur. Vacip olan bir şeyi terketmek gibi. Tahrimen mekruh olan bir şeyiişlememek sevaptır, işleyenin ise azaba uğrama ihtimali vardır. Tenzihen mekruh; helâle yakınolan mekruhtur. Namazın sünnet ve adabını terk etmek gibi. Tenzihen mekruh olan bir şeyiterkedene sevap, yapana da azab yoktur, kınama vardır. Şafii mezhebine göre,mekruh tek çeşittir. Şer'in terkedilmesini kesin ve bağlayıcı olmadanistediği şeydir. Bunu terkeden medhedilir, sevap alır, yapan da zemmedilmez,cezalandırılmaz.
- SORU13: Rükün ne demektir?
Hanefi ve Şafii mezhebine göre,yapılması farz olan bir fiilin parçasına rükün denir. Mesela rükunamazdan bir rükündür, çünkü ondan bir cüzdür. Kıraatta namazdan bir rükündür,çünkü namazın hakikatinden bir cüzdür.
- SORU 14: Şart ne demektir?
| |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER Çarş. Ekim 27, 2010 2:55 pm | |
| TAHAVİAKAİDİ TERCÜMESİ 1-Bütünhamdler alemlerin rabbi olan Allah içindir. Ziyade alim huccet'ul islam EbuCaferinil Verrakut Tahavi El Mısrî (Rahmetullahi aleyhi) der ki: 2-Şu(kitap) islam milletinin fıkıhcıları olan Ebu Hanife Numan ibni Sabit ElKufi, Ebu Yusuf Yakub ibni İbrahim El Ensari ve Ebu Abdullah Muhammed ibni ElHasen eş Şeybani Hazretlerinin mezhebi üzere, Ehli sünnet vel cemaatakaidinin zikrini beyan eden ve dinin asıllarından inanılması lazım olan veonunla alemlerin rabbisine kulluk yapılan şeyin açıklaması hakkındadır. 3-Allahınbaşarıya ulaştırmasını itikad ettiğimiz halde Allanın bir olmasıhususunda deriz ki: Allah ortağı olmayan tektir. Onun misli hiç bir şeyyoktur. Onu aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Ondan başka ilah yoktur.Evveli olmayan kadîmdir. Sonu olmayan daimdir. Fani ve yok olmaz. Ancak onundilediği olur. Vehimler ona ulaşamaz. Anlayışlar onu idrak edemez. Omahlukata benzemez. Ölmeyen diridir. Uyumayan kayyumdur.(Her şeyi ayaktatutar) Muhtaç olmayan yaratıcıdır. (Mahlukatını yaratmada bir şeye muhtaçolmadı. Onları yaratmaya da muhtaç değildir.) Sıkıntı çekmeden rızıkvericidir. Korkusuzca Öldürür. Meşakkatsiz yeniden diriltir. Mahlukatıyaratmadan evvel kadîm olduğu halde sıfatları ile daimdir. 4-Mahlukatınolmasıyla, daha evvel olmayan bir sıfatla sıfatlanarak ziyadeleşmedi. Nasılki sıfatlarıyla ezeli idi, aynı şekilde o sıfatlarla ebediyyen zail olmaz.Mahlukatı yaratmasından beri (sonra) "Halık" ismini almış değildir.Ezelden beri halıktır. Mahlukatı ihdas etmesiyle "Bari" ismini almışdeğildir.(Ezelden beri bu vasıfları mevcuttur.) Onda rablik vasfı vardır.Merbub vasfı yoktur. (Terbiye edendir, başkasının terbiyesi altında olan değildir)Halık vasfı vardır, mahluk vasfı yoktur. (Yaratıcıdır, yaratılmış değildir)Bütün mahlukatı yarattıktan sonra ölüleri dirilttiği gibi "Muhyi"ismini, onları daha diriltmeden evvel hak etti. Şöyle ki Allah, herşeye gücüyeter. Herşey ona muhtaçtır. Her iş onun üzerine çok kolaydır. Hiçbir şeyeihtiyacı yoktur. "Onun misli gibi bir şey yoktur, o işitendir görendir."(Şura Suresi Ayet 11) * Mahlukalı ilmi ile yarattı,onlara kaderler takdir etti. onlara eceller tayin etti, onları yaratmadan evvelona hiç bîr şey gizli değildi, onları yaratmadan ne yapacaklarını bildi,kendisine itaatla emretti, kendisine isyandan nehyetti. Herşey onun takdiri vedilemesiyle deveran eder. Onun dilemesi geçerlidir. Kullar için ancak onundilediğini dilemek vardır. Kullar için neyi dilerse o olur, dilemediğiolmaz. (Kul islediği seyin meydana gelmesine kadir değildir, ancak Allah, o şeyidilerse meydana gelir. Kulun isteği Allahın rızasına uygun ise o şeydensevap kazanır. Eğer Allahın rızasına uygun değilse kul sorumlu olur.) 5-Dilediğinihidayete ulaştırır, fazlu keremiyle korur ve afiyet verir, dilediğini saptırır.Adaletiyle hızlanda (yardımsız) bırakır ve imtihan eder. Herkes. Allahınfazlu keremi ile adaleti arasında Allahın dilemesinde gidip gelir. (Onundilemesiyle birinden, diğerine intikal edebilir.) *Zıddı olmaktan ve dengiolmaktan yücedir. Hükmünü geri çevirecek yoktur. Hükmünü takib edip(arkaya bırakacak) kimse yoktur. Emrine üstün gelecek yoktur, bunların tamamınaiman ettik, ve hepsinin Allahın tarafından olduğunu kesinen kabullendik. *Muhammed (Sallallahu aleyhive sellem), onun seçilmiş kulu, peygamberi ve razı olunmuş resulüdür. VeMuhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerin sonuncusudur, takvasahiplerinin imamıdır, gönderilen resullerin efendisidir. Alemlerinrabbisinin sevgilisidir. Ondan sonra yapılacak her nübüvvet iddiası batılve nefsanidir. O hak ve hidayetle, nur ve aydınlıkla bütün cinlere vemahlukatın tamamına gönderilmiştir. •Muhakkak Kuran, Allahıkelamıdır. Söz olarak keyfiyeti bilinmez bir şekilde ortaya çıktı, onuResulüne (aleyhissellama) vahy olarak indirdi, müminler bu şekilde hak olarakonu tasdik ettiler. Yakinen inandılar ki Kur'an hakikatten Allahın kelamıdır.Mahlukatın kelamı gibi mahluk değildir. Kim Kur'anı işitir de "O insankelamıdır" derse, muhakkak kafir olur. Muhakkak Allahu teala o kişiyizemmetti, ayıpladı ve onu sekar isimli ateşe atmayı vaad etti. "Onu yakındaSekar'a girdireceğim" (Müddessir 26) Ne zamanki "O Kuranancak beşer sözüdür" (Müddesir 25) diyeni. Allahu Teala Sekar'latehdit edince, bildik ve kesin anladık ki o Kuran, beşeri yaratanın sözüdür,beşer sözüne benzemez. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER Çarş. Ekim 27, 2010 2:55 pm | |
| 6-KimAllahı, beşer sıfatlarından bir sıfatla vasıflandırırsa. muhakkak kafirolur. Her kim buna bakar da ibret alırsa, böyle kafirce sözünden geri dururve bilir ki Allah, sıfatıyla beşer gibi değildir. •Keyfiyeti bilinmeksizin,kuşatma olmaksızın, cennet ehli için Allahı görmek haktır. Rabbimizinkitabı bunu beyan ettiği gibi "O gün bir takım yüzler parıldar,rablerine doğru bakıcıdırlar" (Kıyamet suresi. 22-23.) Bu ayetin tefsiri Allahınirade ettiği ve ilmi üzeredir. Bu hususta Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) den gelen sahih hadislerin tamamı, Efendimizin buyurduğu (Kasd ettiği)gibidir. Manası, irade ettiği gibidir. Bu hususta kendi görüşümüzle yorumyapıcı olarak meseleye dahil olmayız ve kendi nefsimizle kuruntulanmayız.Çünkü kişi dininde ancak, aziz ve celil olan Allaha ve Resulüne işi havaleederse ve kendisine karışık gelen işi bilenine havale ederse emin olur.(Manasını bilemediği ayet ve hadislerde, Allah ve Resulünün indinde nasılise öyle inandım demelidir.) *İslam adımı (ayakları)ancak teslim ve kabullenmek sırtına basmakla sabit olur. (tam teslim olmakla)Kim ki bilinmesi kendisinden men olunan (müteşabihatı) bilmeyi taleb ederse,teslimiyetle anlayışı kani olmasa, bu gayesi onu halis tevhidden. sırfmarifetullahtan ve sahih imandan engeller (ona mani olur), küfür ile iman arasında,tasdik ve yalanlamak arasında, ikrar ve inkar arasında vesveselenmiş, şaşkın,haktan kaydığı halde ne iman edici ve ne tasdik edici, ne de inkarcı veyalanlayıcı olmadığı halde bocalar, gidip gelir. 7-Ehliislamın cennette Allahı görmeleri meselesine iman: vehmi ile meseleyi bakıp,kendi anlayışı ile yorumlayan kişi için sahih olmaz. Çünkü Alahı görmeyive Rabbul alemine nîsbet edilen herbir manayı te'vil etmek, te'vili terketmektir (tevil yapılmamalıdır), meseleyi (olduğu gibi) kabullenmektir. Mü’minlerindini. bunun üzerine sabittir. Nefy etmekten (Bu vasfı yok saymak) ve teşbihetmekten (bir şeye benzetmekten) sakınmayan kayar, tenzih hususunda (AllahuTeala’yı noksan sıfatlardan pak etmekte) isabet edemez. Çünkü aziz ve yüceolan rabbimiz vahdaniyet sıfatlarıyla ve teklik sıfatlarıyla vasıflanmıştır.Bu manada olan mahlukattan hiç bir şey yoktur. * Allah, sınır, son, azalar, ve alet ve edevattan yücedir, münezzehtir.(Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.) Diğer yaratılan her şeyi kuşattığı gibialtı yön (ön-arka-alt-üst-sağ-sol), Allahı kuşatamaz. * Miraç haktır. Muhakkak Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)Efendimiz gece yürütüldü. (Gece Mekke'den Kudüs'e kadar burak ile götürüldü)Uyanık iken şahsı ile göklere yükseltildi. Allah dilediği şeyleri onaikram etti, ve ona dilediğini vahy etti. ‘Kalb, gördüğü şeyleriyalanlamadı.’ (Necm Suresi 11. Ayet) Dünya ve ahırette Allahınrahmeti ve selamı onun üzerine olsun. 8-AllahuTealanın Peygamberimizin ümmetine rahmet olarak ikram ettiği havzu kevserhaktır. * Hadisi şeriflerde rivayetedildiği gibi peygamberimizin ümmeti için sakladığı şefaat haktır. *Adem (Aleyhisselam) ve zürriyyetinden,Allahın aldığı sağlam söz haktır. * Muhakkak Allahu Teala ezelde, cennette gireceklerin ve cehennemegireceklerin adedini bir anda, toptan (Hepsini) bildi. Sonradan bu sayıda,artma ve eksilme olmaz. Kulların yapacağı işlerde de durum böyle dir.(Ezelde o fiillerin hepsini bildi) herkes kendisi için yaratılana imkanbulur.(Ancak onu yapabilir) *Amellerde itibar neticelerinedir.(Sonnefesi iman ile tamamlarsa, iyiliklerinin sevabına kavuşur) *Cennetlik olan, Allahın hükmüile cennetliktir. Cehennemlik olan da Allahın hükmü iledir. * Kaderin aslı Allahın mahlukatında gizlediği sırrıdır. Bu sırra neen yakın bir melek, ne de gönderilen bir peygamber haberdar olamaz. Bumeselede derine daldırmak, akıl ve fikir yürütmek, mahrumiyyete vesiledir,mahrumiyet merdivenidir, azgınlık derecesidir. Bu kader meselesinden, akıl vefikir yürütmek, vesveseye düşmek bakımından şiddetle sakın. ÇünküAllahu Teala, mahlukatından kaderi bilmeyi gizledi ve kullarını, kendi maksadınıanlamaktan nehyetti. (Tasdik etmemizi istedi) K. Kerimde Enbiya Suresinde 21.ayette buyurduğu gibi "Allah, yaptıklarından sorulmaz Halbuki kullarmes'uldurlar." * Kim "niçin böyle yaptı" diye sorarsa, muhakkak o kitabın hükmünüreddetmiştir. Kim kitabın hükmünü reddederse, kafirlerden olur. 9-Şuaçıklamalar, Allah dostlarından kalbi nurlu olan kişinin ihtiyaç duyduğuşeyin özüdür. Bu, ilimde derinleşmiş alimlerin derecesidir. Çünkü ilimikidir. Mahlukatta bulunan ilim, mahlukatta bulunmayan ilim (kaderle alakalıilim) Mahlukatta bulunan ilmi inkar küfürdür. Mahlukatta bulunmayan ilmi ,bildiğini iddia etmek te küfürdür. İman ancak, mevcud (din) ilmi kabul;mahlukatta olmayan (kader) ilmi, talep etmeyi terk ile sabit olur. (Kaderkonusunu fazla kurcalamak doğru değildir.) •Levhi mahfuz'a, kalem'e velevhi mahfuz'da yazılanların tamamına iman ederiz. Bütün mahlukat, Allahınlevhi mahfuzda olacağını yazdığı şeyi değiştirmek için, olmaması içintoplaşsalar, buna güç yetiremezler; şayet Allanın levha olmayacaktır dîyeyazdığı şeyi yapmak için bütün mahlukat toplaşsa, buna da kadirolamazlar. * Kalem kıyamete kadar olacakları yazdı. Kuldan sapan (Ona değmeyen) şeykula isabet etmez, kula isabet eden şey kuldan sapmaz (ona mutlaka dokunur.) *Kul üzerine; Allahınilminin, mahlukundan her olacak şeyleri bilmekle ezelde geçtiği (sabit olduğunu)bilmesi vacibtir ve her şeyi sağlam, muhkem bir ölçü ile taktir ettiğini(bilmek te vacibtir) Bu hususta mahlukatmdan hiçbir bozup atan, geri bırakan,yok eden, değiştirici, tahvil eden, noksanlaştıran ve ziyadeleştiren,yerlerde ve göklerde (hiç kimse) yoktur. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER Çarş. Ekim 27, 2010 2:55 pm | |
| 10-İştebu durum, iman bağında, marifet asıllarında, Allahın vahdaniyyetini verububiyyetini İtiraftan (kabullenmekten) dolayıdır. Allahın şu ayetindeolduğu gibi "Allah herseyi yarattı ve bir ölçü üzere onu takdiretti" (Furkan Suresi Ayet 2) "Allahın emri, takdir edilmiş birkaderdir" (Azhab suresi ayet 38) *Yazıklar olsun o kimseyeki, kader meselesinde Allaha düşman oldu, görüşünü hazır ederek kadermeselesinde hasta bir kalp hazırladı. Muhakkak gaybı araştırmada vehmiyleçok gizli, tamamen örtülü sırları araştırmaya girişti ve bu husustaiftiracı günahkara döndü. * Arş ve kürsi haktır. Allah Arştan ve daha düşüklerinden ihtiyaçsızdır.Her şeyi ve Arşın üstünü de kuşatıcıdır. İhatadan, halkını aciz bıraktı,(mahlukat bunları ihata edemez, anlayamaz) *İman edici, tasdik edici vekabullenici olduğumuz halde biz deriz ki "AllahuTeala İbrahim (Aleyhisselam) ı halil edindi, Musa (Aleyhisselam) ile bir çeşitkonuşmakla konuştu." *Melekler (in varlığına),peygamberlere ve peygamberlere indirilen kitaplara iman ederiz. Şahidlik ederizki o peygamberler aşikare hak üzeredirler. 11-Kıbleehlini, peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği hükümleriitiraf ettiği müddetçe, söylediklerini, haber verdiklerini tasdik ettiklerimüddetçe (kıble ehlini) müslüman. mümin diye isimlendiririz. * Allanın zatı hakkında derine dalıp konuşmayız. Allahın dininde çekişmeyapmayız. Kuran hakkında birbirimizle mücadele etmeyiz. Şahidlik ederiz kiKur’an, alemlerin sahibi olan Allahın kelamıdır. Onu, Cebrail vasıtasıylaindirdi. Onu peygamberlerin Efendisine (Muhammed aleyhisselama) öğretti. Allahınrahmeti onun ve ehlinin tamamının üzerine olsun. * Kur'an Allahın kelamıdır. Mahlukatın kelamından hiçbir şey ona eşitdeğildir. Kuranın, mahluk olduğuna hükmetmeyiz. * Müslümanların cemaatına muhalefet etmeyiz. Günahı helal kabuletmediği müddetçe ehli kıbleden hiçbir kimseyi, günah işlemesi sebebiyleküfre nisbet etmeyiz. 'Bilerek günah işleyene, günah zarar vermez' demeyiz.Müslümanlardan iyilik yapanlar için günahlarının affedilmesini. Allahınrahmetiyle onları cennete girdirmesini umarız. * Müminler için Allahın azabından emin olmayız. Onların doğrudancennette olduklarına şehadet etmeyiz, günahları için mağfiret isteriz,onların akıbeti hakkında korkarız, onlara ümit kestirmeyiz. Emin olmak veümit kesmek halleri, kişiyi islam dininden çıkarır. Ehli kıble için hakyol ikisinin arasıdır. (Korku ile ümit arasında) * Kul imandan ancak, kendisini imana dahil eden şeyi inkar etmekle çıkar.(İmanmaddelerinden sayılan hükümleri inkar, küfürdür) 12-İmandil ile ikrar (söylemek) kalb ile (bunları) tasdiktir. Resulullah (Sallallahualeyhi ve sellem) den sahih rivayetlerle şeriattan ve açıklanarak gelenlerintamamı haktır. İman tektir. îman ehli imanın aslında eşittirler. Aralarındakiüstünlük korku, takva, nefse muhalefet ve evla olana (daha faziletlisine) yapışmakladır. * Bütün müminler Rahman Teala'nın dostlarıdır. Allah indinde en değerlisiKur'ana en çok boyun eğeni ve tabi olanıdır. * İman: Allaha, meleklerine,kitaplarına, Peygamberlerine, ahıret gününe, kaderin hayırlısının şerlisinintatlısının ve acısının Allah tarafından olduğuna inanmaktır. Biz bu sayılanlarıntamamına inanırız. Peygamberlerinin hiçbirisinin arasını ayırmayız.Tamamını getirdikleri haberlerde tasdik ederiz. (Hepsi Allah tarafındanvazifeli idiler) 13-ÜmmetiMuhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) den büyük günah işleyenler; tevhidehli oldukları halde ölünce, tevbe etmeseler bile, iman edici ve Allahıbildikleri halde Allaha kavuştuktan sonra; cehennemde ebedi kalmazlar. * Büyük günah işleyenler, Allahın dilemesinde ve hükmündedir.Dilerse onları mağfiret eder ve onları fazlu keremiyle affeder. Kuran KerimdeAllah azze ve celle bu hususta şöyle buyurduğu gibi 'Şirkten başka günahlarıdilediğinden affeder' Dilerse onları adaletiyle cezalandırır. Sonra onları(ya) rahmetiyle, (veya) taat ehlinden olan şefaat edenlerin şefaatıylacehennemden çıkarır, sonra onları cennetine gönderir. Bu durum şundan kiAllahu Teala, kendisini bilenlerin velisidir. (Onları kayırır) Onları ikicihanda hidayetinden sapan, dostluğuna kavuşamayan inkarcılar gibi yapmadı. Ey islamın ve ehlinin velisiAllahım! Sana kavuşana kadar bizi, islam üzere sabit eyle! * Ehli kıbleden günahkar ve iyi kişilerin peşinde namaz kılmayı ve bukişilerin üzerine cenaze namazı kılmayı caiz görürüz. Ehli kıbleden hiçbirkimseyi cennete ve cehenneme indirmeyiz. (Girdirmekte kesin konuşmayız) Küfür,şirk ve nifaktan bir şey onlarda zahir olmadıkça bunların aleyhine küfürle,şirkle, nifakla şahitlik etmeyiz. Onların gizli hallerini Allaha havaleederiz. * Ümmeti Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) den hiçbir kimseye silahçekmeyi caiz görmeyiz, ancak kılıç çekilmesi vacib olanlar müstesnadır.(İslama karşı savaşanlar, dinden çıkanlar, v.s.) 14-İdarecilerve işlerimizi yürüten (Din ehli) valilere karşı isyan edip çıkmayı,onlar zulmedici olsalar bile caiz görmeyiz. Onların aleyhine beddua etmeyiz.(Ehli islam olan idarecilerin ıslahına çalışılır, kargaşalık çıkarılmaz.) *O idarecilerin taatındanelimizi çekip almayız (onlara itaat etmeye devam ederiz.) Allaha itaatten ötürüonlara itaati; bize günahı emretmedikleri müddetçe, farz görürüz. Onlarasalah ve afiyet içinde bulunmaları) la dua ederiz. * Sünnet ve cemaate tabioluruz. Dağılmak, ihtilaf ve parçalanmaktan çekiniriz. Adalet ve emanetehlini severiz. Zulüm ve hıyanet ehline bu'uz ederiz. *'Allah, bize bilinmesi şüpheliolan şeyleri en iyi bilendir' deriz. * Hadisi şeriflerde geldiği gibi yolculukta ve ikamet halinde mestler üzerinemesh etmeyi caiz görürüz. (Şiiler çıplak ayak derisine mesh ederek sapmışlardır) * Kıyamet vaktine kadar, müminlerin iyi kötü sultanlarıyla birliktehac ve cihad devam eder. Bu ikisini hiçbir şey iptal edemez ve kaldıramaz. * Kiramen katibin (yazıcı) meleklerine inanırız. Muhakkak Allah onlarıbizim üzerimizde (amellerimizi) koruyucu yaptı. Alemdeki canlıların ruhlarınıalmakla görevli ölüm meleğine (Azrail aleyhisselam) inanırız. *Hak edene kabirde azab olacağınainanırız. Kabirde münker ve nekir diye isimlendirilen iki meleğin, kişiyeRabbisinden, dininden, peygamberinden sorgusunun hak olduğuna inanırız. Buhallerin hepsi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den gelen hadisi şeriflerve ashabtan (Allah hepsinden olsun) gelen haberlere göre (sabit) olduğuna inanırız. 15-Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.(Hadisi şerif bunu böyle beyan etmiştir.) *Öldükten sonra dirilmeye,kıyamet gününde amellerin karşılığının verileceğine, amellerin (huzuruilahiye) arz edilmesine, hesaba çekilmeye, amel defterlerinin okunması, sevapverilmesi, azab edilmesi, sırat ve teraziye inanırız. *Cennet ve cehennem yaratılmışlardır;ebediyyen yok olmazlar, zail olmazlar. Allahu Teala mahlukatı yaratmadan evvelcennet ve cehennemi yarattı. Cennet ve cehennem ehlini yarattı. Kimin cennetegirmesini dilerse bu, Allahın fazlındandır. Kimin cehenneme girmesini dilersebu, Allahın adaletindendir. Herkes kendisine tayin edileni yapar ve kendisi içinyaratılana gider. Hayır ve şer kullar üzerine (Allah tarafından) takdiredilmiştir. (Kesb eden kuldur, yaratan Allahtır) * Mahlukun kendisiyle vasıflanmasının caiz olmadığı tevfık gibi işimeydana getiren güç, iş ile beraberdir. (Fiili yapacağı anda ona bu kuvvetverilir.) *Sıhhat, takat, imkanbulmak, aletlerin salim olması kabilinden olan istitaata gelince bu fiildenevvel bulunur. Bu istitaat sebebiyle ilahi teklifler kul ile alakalanır. AllahuTealanın şu ayetinde buyurulduğu gibi "Allah, hiç kimseye gücüyetireceğinden başkasını yüklemez" (Bakara Suresi Ayet: 286) | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER Çarş. Ekim 27, 2010 2:55 pm | |
| 16-Kullarınfiilleri, Allahın mahlukudur, kul tarafından kesbtir. (Kulun iradesi ancakfiili kesb iledir. Yaratılması Allah tarafındandır.) Allah kullara ancaktakatları yeteni teklif etti. Kullar ancak Allahın teklif ettiği (vazifelere)güç getirirler. Bu açıklama "Günahtan dönüş, ibadete takatyettirmek, ancak Allahın yardımıyladır" sözünün izahıdır. * Biz deriz ki: hiç kimse için çare, haraket ve günahtan dönüş yok,ancak Allahın yardımıyla vardır. Hiç kimse için Allaha kulluğu ikameetmek ve taat üzere sabit kalmak yok, ancak Allahu Tealanın muvaffak kılmasıylavardır. (Kulunu razı olduğu şeye ulaştırır.) * Her şey Allahın iradesiyle, ilmi ile, hükmü ve kudretiyle cereyaneder. Allahın dilemesi diğer bütün meşiyyetlere galib geldi. Allahın hükmüdiğer bütün çarelere üstün geldi. Dilediğini yapar, asla zalim değildir.Her türlü çirkinlik ve zararlardan paktır. Her türlü ayıp ve noksanlıklardantemizdir. "Allah yaptığından sorulmaz. Halbuki kullar mes'uldür." *Dirilerin duası vesadakalarında, ölüler için faideler vardır. Allah dualara icabet eder,ihtiyaçları giderir. Her şeye sahiptir, ona hiç bir kimse sahip olamaz.Allahtan, göz kırpması kadar azıcık bir an bile ihtiyaçsız kalınmaz. KimAllahtan göz kırpması kadar ihtiyaçsız kaldığına inanırsa, muhakkakkafir olur ve helak ehlinden olur. Allah bu'z eder, razı olur,fakat mahlukattan her hangi birinin bu'z ve rızası gibi değildir. (Bunlardangaye muraddır. Yani bunların gereğini yapar.) 17-Resulullah(Sallallahu aleyhi ve sellem) 'in ashabını severiz. Onlardan hiç birininsevgisi hususunda aşırı gitmeyiz, onlardan hiç birinden uzak olmayız.(Hepsini Allahın razı oldukları ashab olarak kabul ederiz. Hz Ali ile HzMuaviye'yi ayırmayız.) Onlara bu’z edene bu’z ederiz, onları hayırsızşekilde söyleyene de bu'z ederiz. Onları ancak hayırla anarız. Onlarısevmek dindir, imandır, iyiliktir. Onlara bu'z küfür, nifak ve tuğyandır.(Onları seven. Resıılullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i sevdiği içinsever. Onlara bu'z eden. Resıılullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e bu'z ettiğiiçin bu'z eder.) * Resıılullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den sonra halifeliği evvelaEbu Bekri-sSıddık (Radıyellahu anhu) için, onu diğer bütün ümmet üzerinefaziletli kılmak için, sonra Ömer (Radıyellahu anhu) için. Sonra Osman (Radıyellahuanhu) için, Sonra Ali (Radıyellahu anhu) için sabit kılarız. Onlar hulefaiRaşidin ve hidayette olan imamlardır. (Kendilerine tabi olanları da hidayeteulaştırmışlardır.) * Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in isimlerini söyleyipkendilerini müjdelediği on kişi için. Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in onlar üzerine olan şahidliğine dayanarak bizde onlarıncennetlik olduğuna şahidlik ederiz. Resulullah (Sallallahu alevhi ve sellem)'insözü haktır. Onlar: Fbıı Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd,Said, Abdurruhman ibni Avf, Ebu ("beyde bin Cerrah - ki bu zat ümmetineminidir- Allah hepsinden razı olsun. * Kim sözünü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı ve her türlükirden tertemiz olan zevceleri ve her türlü pislikten pak olan sülalesi hakkındagüzel söylerse, o kişi nifaktan beri olur. 18-Sabıkindenolan ilk alimler, tabiinden olan ve onlardan sonra gelen hayır ve eser (hadis,haber) ehli olan, fıkıh ve rivayet ehli olan alimler, ancak güzellikle anılırlar.Onları kötülükle zikreden kişi, hak yolun dışındadır. * Velilerden hiç birini, peygamberlerden hiçbiri üzerine üstün saymayız."Bir peygamber bütün velilerden üstündür" deriz. * Velilerin kerametlerinden gelen, itimadlı alimler tarafından yapılanrivayetlere inanırız. * Kıyamet alametlerine inanırız. Onlar: Deccalın çıkması, Meryemoğluİsa'nın (Aleyhisselam) gökten inmesi, güneşin battığı yerden doğması,Dabbetül arzın yerden çıkmasıdır. (Üç tane de yer batması haber verilmiştir.) * Kahin, müneccim ve kitap sünnet ve icma-ı ümmete zıt bir şey iddiaeden şahıslan tasdik etmeyiz. *Cemaatı hak ve doğrubuluruz. Parçalanmayı eğrilik ve azan görürüz. (Allahın rahmeti cemaat üzerindedir.) * Allahın dini göklerde veyerde tektir. O islam dinidir. "Allah indinde din islamdır""sizin için din olarak islamdan razı oldum" İslam dini, azgınlık venoksan kalmanın arasında, benzetme ve bir şey yapamama, zorlayıcı vekaderin esiri, emin olmak ve ümitsiz olmak arasında hak yoldur. (Bunlarda hakolan orta yoldur.) Şu anlatılan, bizim açıkve batın dinimiz ve itikadımızdır. Bizler Allah'a her türlü açıkladığımızmuhalefetlerden sığınırız. Allahtan bizi İman üzere sabit kılmasınıdileriz. Bizi çeşitli nevalardan, muhtelif görüşlerden, düşükmezheblerden korumasını dileriz. Bu mezhebler: Müşebbihe, mu'tezile,cehmiyye, cebriyye, kaderiyye ve başkaları gibi: bunlar, sünnet ve cemaatamuhalefet eden, delalette toplaşan mezheblerdir. Biz ehli sünnet vel cemaat,onlardan uzağız. Onlar bize göre dalalette ve düşüklüktedirler, değersizdirler. Muhafaza olunmak ve başarıyaulaşmak, ancak Allahın yardımıyladır. | |
| | | | DİNİ HÜKÜMLER VE MEZHEBLERLE İLGİLİ MESELELER | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|