Gittikçe artış eğilimi
gösteren intihar, yaralama, öldürme, cinayet, kapkaççılık, terör ve
global savaş tehlikesi gibi modern çağla birlikte azgınlaşan insanın
varlığını tehdit ve yok etmeye yönelik eylemlerin de dayatması ile
birlikte din ve ahlak eğitimi, hem akademik hem de pratik anlamda
yeniden insanlığın gündemine girmiştir. Özellikle gençler arasında
İslamiyet’e ve manevi değerlere karşı büyük bir ilgi duyulmaya
başlanılmıştır.
Dikkatinin kendine yöneldiği gençlik döneminde, ruh
ve bedenden oluşan varlık yapısının farkına varan genç, içinde
bulunduğu dünyanın sınırlılıklarına takılmadan kendini yerli yerine
konumlandırabilmesi için, aşkın ve insanın varlık özüyle örtüşen
evrensel değerler sistemine ihtiyaç duymaktadır. Fakat gençlik
dönemindeki hakikat özlemi ve anlam arayışı, maddi değerlere ve haz
kültürüne dayalı modern dünyada imkânsız gibidir.
Bu bağlamda İslam
dini ve önderleri gençlere çok önem vermiş, yüce insani kemallere
gençlik döneminde ulaşıla bileceğini hatırlatarak, özel bir eğitim
metodu sunmuştur.
İslam’ın vazgeçilemez temel esaslarından biri
“Nesil güvenliği”dir. Eşsiz bir hayat nizamı olan İslam, ortaya koyduğu
“Akıl, din, can, mal ve nesil güvenliği” kuralı ile insanlık için asla
vazgeçilemez olan bu beş temel unsurun korunmasını kesin bir dille
emretmiş, bunun temini için kesin hükümler koymuştur.
Bilindiği
üzere, insan hayatındaki hemen her türlü pozitif ve negatif
davranışların kökleri, küçüklük ve gençlik dönemlerine kadar uzanır,
oralarda gizlidir. Ailevî hayattan tutun da okul hayatına, çevre
hayatına kadar. Bütün insanlar ilk yaratılışta İslam fıtratı üzere
doğarlar; yetiştiricilerinin ellerinde muhtelif dinlerle yoğrulur, ama
din farkı mahfuz, karakter değişimi diye bir şey söz konusu olmaz. Zira
insanoğlu kendi mahiyetini değiştirmeye muktedir değildir. Efendimiz
(s.a.a) de bu gerçeği: “Bir dağın yer değiştirdiğini duyarsanız
inanınız; fakat bir insanın karakterini değiştirdiğini duyarsanız
inanmayınız; çünkü karakter, yaratıldığı hal üzere olur.” sözleriyle
ifade buyurmuşlardır. Bu yüzden gençlik döneminde oluşan karekteristik
özellikler islam-i bir şekil bulmalıdır.
İslam toplumunda tertemiz
bir fıtratla -yani İslâmî hakikatleri kabul etmeye meyilli olarak-
dünyaya geldiği kabul edilen yeni nesil, temiz fıtratı bozulmadan manevî
değerlerle büyütülmeli, helal lokma ve İslâmî terbiye ile eğitilmeli ve
böylece Kuran’ın ifadesiyle “göz nuru olacak bir nesil”
yetiştirilmelidir.
Kuran-ı Kerim, Rahman'ın has kullarının; “Ey
Rabbimiz! Eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzün nuru olacak
kimseleri bizlere ihsan eyle!” diye dua ettiklerini bildirmektedir.
Gözlerimizin nuru ve sürûru, gönüllerimizi aydınlığı ve mutluluğu olacak
genç nesil, dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olan nesildir.
Dualarında sık sık “Allah’ım!.. Eşlerimizi ve neslimizi bizim için
bereketli eyle!” diye niyaz eden Peygamberimiz de (s.a.a.) de “Bereketli
Nesil”in önemini ve değerini vurgulamaktadır.
“Yepyeni bereketli
bir nesil” yetiştirme göreviyle yükümlü Efendimiz (s.a.a.), zulüm ve
baskı asrı olan karanlık Orta Çağ’da, Cahiliyet Döneminde, dikenler ve
ayrık otları arasında gerçekten gül gibi tertemiz pırıl pırıl bir nesil
yetiştirmiştir.
Hz. Resulullah (s.a.a.) hayatını gençlere adamıştı.
O, Rahmet Peygamberi olarak gençlere sonsuz sevgi, şefkat ve hoşgörü
ile muamele ediyordu. O'nun getirdiği Yüce Dinin iman, cihad, takva,
ihlâs, ilim, ubudiyet ve medeniyet anlayışı özellikle gençlerde derhal
yankısını buluyordu. Gençler, İslâm'ı kabul etmeye yaşlılardan daha
yakın idi.
Peygamberimizin bu görevi aynen eğiticiler içinde
geçerlidir, mürebbiler nesilleri mahir birer usta gibi inşa etmeliler.
Polojik ve sosyolojik zemine münasip bir yapılanmaya gitmeliler.
Ayakları yerden kesilmiş his ve hevesleri birer fikir gibi algılayarak
tatbik sahasına koymaya kalkışmamalılar. Bu arada belirtelim ki kuşaklar
arası sıçramalara, yeni nesillerin öncekileri geçmesine, belki daha
yerinde ifadesiyle –tıpkı bayrak devir teslimi gibi- onların yerlerine
geçmelerine bilinçli bir şekilde müsaade etmeliler. Yaşça büyük olanlar,
arkadan gelen daha kabiliyetli nesle geçiş hakkı tanımadan önce onları
dengeli bir terbiyeden geçirmeli ki geçiş esnası ve sonrası saygıya ve o
saygı üzerine kurulan manevî sisteme bir eklik gelmesin.
Gençlerde
bazı eklikler ve kusurlar görenler, bunun sorumlularının sadece gençler
olmadığını, bu konuda anne-baba, arkadaş, çevre, okul, sistem ve
yönetimin olumsuz katkısı olabileceğini de göz önünde
bulundurmalıdırlar. Kendi kusurlarını gençlere yükleyenler sadece
kendilerini aldatmaktadırlar. Görevimiz; sevgili
Peygamberimiz (s.a.a) gibi gençliğe kucak açmak, gençlerin maddî-manevî
problemleriyle ilgilenmek, temel İslâmî prensiplerden taviz vermeden
gençliğe destek olmak, gençlerin cesaretiyle yaşlıların deneyimini
birleştirebilmektir.
Her insanın maddî-manevî kabiliyetleri kendine
göredir, mutlak eşitlik asla söz konusu değildir. Dolayısıyla hiçbir
insanın ideal burcu, diğer bir insanla aynı olamaz. Buna göre her fert,
daha çocukluk döneminden başlamak üzere özellikle gençlik yıllarında
özel bir eğitim, öğretim ve yönlendirmeye tabi tutulmalıdır. Gerçekte
genç, idealize edildiği “hedef”e kendisini ulaştıracak altyapıyı yine
gençlik Bu döneminde elde eder. Gençlerin eğitimini üstlenenlerin
(anne-baba, öğretmen, âlim…) Ona: “Salih ameller, sağlam imandan
doğar.”, “Genç Adam! Muhtaç olduğun kudret, kalbindeki sağlam imanda
mevcuttur.” diyebilmek için o iman ve ameli bizzat yaşayarak ortaya
koyması gerekmektedir.
Hz. Resulullah (s.a.a) “Ey gençler
topluluğu” diye başlayan hadis-i şerifleriyle özellikle gençleri
uyarıyordu. Gençler O'ndan aldıkları cihad aşkıyla Uhud Savaşı öncesinde
Medine dışında savaşmak için can atıyorlardı. Resûl-i Ekrem’in (s.a.a)
takdirine layık olan gençlik; Kitabımızda; “Rablerine iman eden genç
adamlar” ifadesiyle takdir edilen Kehf Ashabı gibi imanlı, mücahid,
ahlak ve fazilet sahibi, Hakkı haykırmaktan korkmayan cesur gençlik idi.

O’nun hadislerinde, “Allah’a kulluk içinde yetişen genç”, Cenab-ı
Hakkın arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet
günü'nde arşın gölgesinde gölgelendirilecek ve Allah’ın özel ikr.....
layık olacak yedi seçkin grup arasında adaletli devlet başkanı’ndan
hemen sonra ikinci sırada zikredilmektedir.
Dinamizm, fedakârlık,
çalışkanlık, cömertlik, ahlak, hizmet, hicret, davet, tebliğ, cesaret…
Hadislerde buyrulan örnek Müslüman gencin özellikleridir.
Müslüman
genç, öncelikle kendisini tüm ilim silahlarıyla kuşandırır. Elde ettiği
ilmî seviyenin yeterli olduğu kanaatine varmamalı, ilim yolunda hırslı,
açgözlü ve son derece gayretli olmalıdır. İlim adamının bu polojik
özelliği, hadiste işadamının polojik özelliğiyle karşılaştırılarak
anlatılmakta, adeta ilmî doyumsuzluk tavsiye edilmektedir: “İki açgözlü
kişi vardır ki doymaz: Biri ilim taleb eden... Diğeri de mal ve servet
talep eden.” kendisini hem teknik, hem sosyal açıdan, hem tarihî hem de
dinî açıdan iyi yetiştirir. Okulda istediği ölçüde alamadığı, bulamadığı
ama mutlaka elde etmek zorunda olduğu ilmî ve manevî seviyeyi okul
dışındaki özel çalışmalarda kitap, seminer, sohbet ve konferanslarda
kazanmalıdır.
Müslüman gencin ikinci önemli özelliği de takvadır. O
kendisini günahlardan uzak tutar, sürekli Allah’ın rızasını kazanmak
için çalışır, riza-i ilahiye yakın ve şeytandan uzak olur. Onun tek bir
hedefi vardır, Allah'a daha iyi bir kul olabilmek, bunun içinde tüm
haramlardan sakınır ve tüm vacipleri de en güzel şekilde yerine getirir.

Müslüman genç uyanıktır, çabuk kandırılmaz, siyasetle ilgilenir ve
Müslümanların sorunlarını kendisine dert edinerek, çözüm için çabalar.
Genç adam; maneviyatın doruklarındadır, Allah’ın sevgisi ve aşkına
ulaşmak için en büyük eğlencesi rabbiyle münacattır. Geceleri herkes
uyuduğu zaman o uyanır ve aşkının ispatı olan gözyaşlarıyla sevdiğiyle
konuşur. Çünkü yüce Allah’ın Hz. Musa’ya buyurmuş olduğu bu hadisi
kutsiyi iyice kavramıştır: “Ey Musa! beni sevdiğini söyleyen ve sonra
sabahlara kadar uyuyan ne kadarda yalancıdır,seven sevdiğiyle olup
onunla konuşmak istemez mi?”
Arzulanan genç nesil, ahlakî ve manevî
değerleri ön plana almalıdır. Sevgi, saygı, rahmet, şefkat, adalet,
iyilikseverlik gibi insanı insan yapan evrensel manevî değerleri ön
plana almalıdır. Gönül kazanma ve yürek fethetme görevini en tatlı dille
ve en güzel metotla yerine getirmelidir.
Genç nesil, günümüzün
olumsuz şartlarında kendisinin manen erimesi şöyle dursun, manen erimeye
ve dejenere olmaya yüz tutan, çaresizlik ve çözümsüzlük içinde
kıvranan, intihar eğilimi veya polojik bunalım yaşayan genç
arkadaşlarını kurtarma azim ve kararlığı taşımalıdır.
Müslüman
gençliğin bir diğer özelliği de, her konuda en güçlü ve en üstün olmaya
çalışmasıdır, güçlü mü’minin Allah nazarında daha hayırlı ve Allah’a
daha sevimli olduğuna inanan imanlı genç, her konuda güçlü ve üstün
olmaya çalışmalıdır.