İslami Bilgiler Paylaşım Sitesi http://islami.webyardim.org |
|
| Dini Hikayeler(Religious Stories) | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Dini Hikayeler(Religious Stories) Paz Tem. 29, 2012 5:43 am | |
| | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Dini Hikayeler(Religious Stories) Paz Tem. 29, 2012 5:43 am | |
| Hz. Ali (a.s) ve Hurma Ağacı
Adam kızgınlıkla kapıyı vurdu, sokağa çıktı. Çocukların ağlaması kalbini sızlatıyordu. Hala ev sahibinin sesi tırmalıyordu kulaklarını. Git, istediğini yap, ama ben, senin çocuklarının benim hurma ağaçlarımın meyvesini yemelerine asla razı değilim." Diye bağırıyordu ev sahibi. Adam evli ve fakirdi. Ne çocuklarının meyvasını yiyebilecek hurma ağaçları vardı, ne de bir şeyler alabilecek tek kuruşu... Çok sıcak ve yıkıcı bir ikindi üzeriydi. Birileriyle dertleşmek istiyordu. Medine sokakları bomboştu. Herkes evine dinlenmeye çekilmişti. Kendini Nebi camiinin önündeki bir hurma ağacının gölgesine attı. Caminin önünden akan nehrin sesi huzur vericiydi. Başını hurma ağacına dayadı. Ardından abdest aldı ve camiye girdi. Bir köşede iki rekat namaz kıldı. İstemeden gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Birden gözü hz. Peygamber efendimiz'in -sav- minberinin kenarında namaz kılan birine ilişti. O adamı tanıyor gibiydi... İlerledi... Evet, hz. Resulullah'ın -sav- damadı hz. Ali -as-, idi. Büyük bir sevinçle beklemeye koyuldu. Hz. Ali -as- secdeden başını kaldırdı. Namazını bitirdikten sonra kenarında oturan adama baktı. Gözleri adamın üzgün bakışlarıyla düğümlendi. Onun kendisine bir şeyler söylemek istediğini hissetti. Hz. Ali -as- sakin bir sesle, bir sorun mu var? diye sordu. İçindeki hüznü gizleyemeyen adam, Ya Ali dedi. Ben yoksulum, evim barkım yok, ailemle birlikte bir yahudinin evinde yaşıyorum. Evin bahçesinde de çok tatlı hurmaları olan ağaçlar var. Şimdi hurmalar olgunlaşmış, ve rüzgar olgunlaşan hurmaları yere düşürüyor ve benim çocuklarım bu hurmaları yiyor. Ancak Yahudi Yakup hergün çocuklarımı azarlıyor ve razı olmadığını söylüyor. Şimdi ben ne yapacağını bilmiyorum. Hz. Ali -as- bu yoksul adamın haline çok üzüldü. Evin nerede? Kalk da oraya gidelim, dedi. Adam derin bir nefes aldı ve hazretle birlikte yola koyuldu. Eve vardıklarında adam öne geçip kapıyı çaldı. Ev sahibi kızgınlıkla kapılı açtı ve kiracısını görür görmez somurttu. Ancak hz. Ali'nin -as- sıcak ve sevgi dolu sesi onu sakinleştirdi. Selam sana ey ev sahibi!" Ev sahibi hz. Resulullah'ın -sav- damadının sesini duyunca hayretle sordu: Ey Muhammed'in amca oğlu, neden buraya geldin? Ve hazretin karşılığını beklemeden bahçeye girdiler. Hazret hurma ağacına doğru gitti. Ağaç meyvelerle doluydu. Gülümsedi ve şöyle buyurdu: Ey muhterem adam, bu adam senin evinde yaşıyor ve çocukları bu ağaçtan düşen hurmaları yiyor, razı ol ve onlara helal et... Ev sahibi anlamlı bir tebessümle: Eğer razı olur ve helal edersem bu çocuklar yarına bir tane hurmayı bile sağ bırakmaz. Bu hurmaların her biri bir dirhem değerindedir, dedi. Hz. Ali -as- yoksul adamın çocuklarına şöyle bir baktı...Her ne kadar imam ısrar ettiyse de ev sahibi Yahudi razı olmadı. Bu sırada hazret beklenmedik bir öneride bulundu: Evini benim hurma bahçemle değiştir... Ev sahibi hayretle hazretin kararlı yüzüne baktı. Kendi kendine iyi bir öneri diye düşündü ve hazret pişman olmadan bir kârlı işi bitirmeye karar verdi ve hırsla "Madem siz öyle istiyorsunuz, benim itirazım yok, değiştim gitti!"dedi. İmam Ali -as- gülümsedi ve huzurla şöyle dedi: Ben yüce Allah'ı ve bu adamı, hurma bahçemi bu eve karşılık sattığıma şahit tutuyorum. Ardından imam kendisini göz yaşları içinde saran çocuklar ve yoksul adama dönüp şöyle buyurdu. Bu ev artık senin, yüce Allah sana bereket versin ve sana helal olsun. Adamın gözlerinde sevinç ışıltıları belirdi. Titreyen bir sesle: Ya Ali, sen o hurma ağaçlı bahçenin imarı için aylarca çalıştın. Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum, dedi... Hz. Ali -as- çocuklardan yere düşen hurmaları toplamalarını istedi. Özgür kuşlar gibi sevinçle hurma ağacına koşan çocukları görünce gönül rahatlığı içinde evi terk etti. Bu olayı hz. Peygamber efendimiz -sav- de duydu. Sevgili Peygamber efendimiz -sav- hz. Ali'yi -as- takdir edip, bu doğru ve takdire şayan hareketi onaylamak için Leyl suresinin 5, 6, ve 7. ayetlerini kıraatle şöyle buyurdu: Fakat kim ihsan ederek verir ve korkup-sakınırsa ve en güzel olanı doğrularsa, biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız. Hz. Resulullah -sav- sadece bu konuda değil, her yerde Müslümanları ihsan ve infaka bulunmaya davet etmiş ve şöyle buyurmuştur: Yoksullar ve fukara ile yakınlık eden ve onları kendi mal varlığından yararlandıran ve halka karşı insaflı davranan herkes gerçek mümindir. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Dini Hikayeler(Religious Stories) Paz Tem. 29, 2012 5:44 am | |
| NAMAZ KILMAMAK İÇİN BİR TERCİH YAP 27/01/2008 Bütün ibadetlerine yerine getirmeye çalışan bir adam varmış. Orucunu tutar, zekatını verir, insanlara yardım elini uzatmaktan hiç geri kalmazmış.
Yalnız bu adamın bir kusuru varmış: Namaz kılmak ona çok ağır gelirmiş, üşenirmiş. Bir gün varmış gitmiş çok büyük bir hocanın yanına.
Demiş ki:Hocam ne yap et beni şu namazdan kurtar. Namaz kılmamak için ne yapmam gerekse söyle yapayım. Yeter ki şu namazdan kurtulayım demiş.
Hoca:Ya evlat ben hiçbir yerde ne duydum ne işittim bu namazdan kurtuluş yok, borcun kılacaksın demiş.
Adam yalvarmış bul hocam diye. Hoca müddet istemiş adam gitmiş. Aradan haftalar geçmiş, adam gelmiş.
Buldun mu hocam demiş,kurtulacak mıyım? Hoca: Buldum evladım eğer şu 5 şarttan biri sana uyuyorsa NAMAZ dan mesul değilsin:
1: ÖLÜ İSEN 2: DELİ İSEN 3: ÇOCUK İSEN 4: HAYVAN İSEN 5: KAFİR İSEN
tercih senin... | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Dini Hikayeler(Religious Stories) Paz Tem. 29, 2012 5:44 am | |
| Kılavuz 06/09/2007 Ömer Faruk ÖZBEY
Yıllar öncesini hatırladı. O filozof edasıyla kendisi canlandı hayalinde. "Küçük filozof tabirini iyiden iyiye yakıştırıyordu kendisine.
Daha o zamanlar bir boşluk hissetmişti içinde. Bir ölçüye ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Bunun için de zamanının çoğunu düşünmekle geçirmişti. Düşündükçe, düşüncede derinleşmiş, bir nihayet noktaya gelip dayandıktan sonra da çeşitli varyantlardan geriye dönmüş ve artık düşüncelerine tesir eden her hadiseyi, ruhunda iz bırakan her düşünceyi kendince te'vil etmişti. Ve neticede ortaya çıkan bu "düşünce yumağına" ölçü diye sarılmıştı. Dahası onları umumileştirmiş ve kendince adeta bir "insanlık kanunu" ortaya çıkarmıştı. Başkalarının "küçücük" dediği dünyasında o büyük bir saltanat kurmuştu, istediğini kesip-biçiyor, istediği düşünceyi mahkûm ediyor, istediğine yeni isimler takıyordu. Kendi dünyasında, herkesin dünyasına onun ölçüleri hâkimdi.
O böyle düşünürken, kendisinin kendi ölçüleriyle o gün "deli" bugün ise "bir inayet eli" dediği bir nur, kapısına gelmiş, ona düşüncelerinin "asılsız", saltanatının "kararsız", ölçülerinin ise "eksik" olduğunu söylemiş, o ise önceleri diretmiş sonraları vecd içinde bas eğmişti. Simdi ise yolunda can vermeyi cana minnet bilirdi.
Düşünce dünyası bir anda alt-üst olmuş ve anlamıştı ki, bir çok mantıksızlığın "mantıklı" kılıfına bürünüp teshir edildiği bir devirde "eğriyi doğrudan tereddüt etmeden seçebilecek bir ölçü" çerçevesinde düşünmek gerekti.
Ve anlamıştı ki; bir kılavuz gerekti...
Yıllarca düşündüklerinden yanına kâr kalan tek şey; hakikata kılavuzsuz gidilemeyeceği, gidilse netice vermeyeceği veya neticenin bir çıkmaz olacağı gerçeğini öğrenmiş olmasıydı.
İse yeniden başlamalı, yepyeni bir düşünce dünyası kurmalıydı. Elinde bir ölçü, önünde de bir kılavuz olduktan sonra neden olmasındı? Bir arı gibi,düşünceden düşünceye konacak, ölçüleri dahilindeki düşünceleri yepyeni bir terkip ve tahlile tabi tutacak, böylece bir "düşünce yumağı" yerine bir "düşünce ufku" kazanacaktı. Öyle de yaptı...
Maddi âlemin ezeli olmadığı ve ezelden, gelmediğimiz anlaşılmıştı. Çünkü, madde ezeli olsa termodinamik kıyametin çoktan kopmuş olması, ezelden gelmiş olsak, hareket ve dolayısıyla zaman sıfıra düşmüş olacağından şu anda "ebed"de olmamız gerekirdi. Demek ki, bir "ilk varoluş" vardı. Ve bu, "var olanın inşası" değil "yoktan varoluştu". Bunun içinde bir "Var eden'' gerekti...
Bazı insanlar vardı. Düşüncelerini "yaratılışın temelinde gayesizlik" ve "ilimsiz inşa olabileceği muhalleri üzerine bina etmişlerdi. Çünkü yoktan varoluşu kabul etmek, yoktan var edeni kabul etmek demekti. Bu ise gayesizlik ve tesadüfü kabul etmemeyi gerektirirdi. O ise "yaratıcı" yi kabul ettiğine göre bu temele dayanan düşünceleri kabul edemezdi. Çünkü yapan bilirdi. Bilen yaptığının idaresini başkasına vermez, kendisi hükmederdi.
Biraz düşününce anladı ki, bu yeni bir düşünce değil, düşününce gidilecek nihayet yerdi. Kendinden evvel nice insanlar düşünmüş ve hep aynı yere gelmişlerdi. Belki de bu düşünce, tarihten yükselen en yüce sesti.
Ülfet perdesini kaldırıp dikkatle bakınca her varlık bir sanat abidesiydi. Ve netice itibariyle herşey faydalı ve güzeldi.Ya bu, bir "Mutlak Güzel”e işaret değil miydi?
Peki, Yaradan Güzel’se şayet, güzelliğini görmek ve göstermek istemeyecek miydi?. ?
Düşünce perdesini biraz daha aralayınca anladıki kendisi o "Güzel"e bir ayineydi. Fakat "canlı bir sanat abidesi" olması itibariyle gösteren, suur-göz ikilisine sahip olması itibariyle de gören, çift yüzlü bir ayineydi. Fakat bundan öteye gidemezdi... Kılavuz gerekti...
Düşüncelere istikamet, bakışlara yön verecek bir kılavuz gerekti. Yaradan kimdi? Kâinatı ne için yaratmıştı.. ?Biz kimdik, vazifemiz neydi..? Bildirecekti.
İste bunun için nice elçiler geldi. Senelerce inledi. Düşüncenin ve aklın varamadığı gerçekleri bildirdi. Peki, kabul etmemek de nedendi? Çünkü his ve heveslere bir sınır çizdi, düşüncelere istikamet verdi ve mükellefiyetler getirdi... Bunlar, iradenin gemini nefse teslim edenlere ağır geldi...
Artık ölçüsü vardı. Karsısına çıkacak her hadiseye "sen benim ölçülerim dahilinde misin?" diye sorabilir, değilse geçit vermeyebilirdi. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Dini Hikayeler(Religious Stories) Paz Tem. 29, 2012 5:44 am | |
| Kılavuz 06/09/2007 Ömer Faruk ÖZBEY
Yıllar öncesini hatırladı. O filozof edasıyla kendisi canlandı hayalinde. "Küçük filozof tabirini iyiden iyiye yakıştırıyordu kendisine.
Daha o zamanlar bir boşluk hissetmişti içinde. Bir ölçüye ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Bunun için de zamanının çoğunu düşünmekle geçirmişti. Düşündükçe, düşüncede derinleşmiş, bir nihayet noktaya gelip dayandıktan sonra da çeşitli varyantlardan geriye dönmüş ve artık düşüncelerine tesir eden her hadiseyi, ruhunda iz bırakan her düşünceyi kendince te'vil etmişti. Ve neticede ortaya çıkan bu "düşünce yumağına" ölçü diye sarılmıştı. Dahası onları umumileştirmiş ve kendince adeta bir "insanlık kanunu" ortaya çıkarmıştı. Başkalarının "küçücük" dediği dünyasında o büyük bir saltanat kurmuştu, istediğini kesip-biçiyor, istediği düşünceyi mahkûm ediyor, istediğine yeni isimler takıyordu. Kendi dünyasında, herkesin dünyasına onun ölçüleri hâkimdi.
O böyle düşünürken, kendisinin kendi ölçüleriyle o gün "deli" bugün ise "bir inayet eli" dediği bir nur, kapısına gelmiş, ona düşüncelerinin "asılsız", saltanatının "kararsız", ölçülerinin ise "eksik" olduğunu söylemiş, o ise önceleri diretmiş sonraları vecd içinde bas eğmişti. Simdi ise yolunda can vermeyi cana minnet bilirdi.
Düşünce dünyası bir anda alt-üst olmuş ve anlamıştı ki, bir çok mantıksızlığın "mantıklı" kılıfına bürünüp teshir edildiği bir devirde "eğriyi doğrudan tereddüt etmeden seçebilecek bir ölçü" çerçevesinde düşünmek gerekti.
Ve anlamıştı ki; bir kılavuz gerekti...
Yıllarca düşündüklerinden yanına kâr kalan tek şey; hakikata kılavuzsuz gidilemeyeceği, gidilse netice vermeyeceği veya neticenin bir çıkmaz olacağı gerçeğini öğrenmiş olmasıydı.
İse yeniden başlamalı, yepyeni bir düşünce dünyası kurmalıydı. Elinde bir ölçü, önünde de bir kılavuz olduktan sonra neden olmasındı? Bir arı gibi,düşünceden düşünceye konacak, ölçüleri dahilindeki düşünceleri yepyeni bir terkip ve tahlile tabi tutacak, böylece bir "düşünce yumağı" yerine bir "düşünce ufku" kazanacaktı. Öyle de yaptı...
Maddi âlemin ezeli olmadığı ve ezelden, gelmediğimiz anlaşılmıştı. Çünkü, madde ezeli olsa termodinamik kıyametin çoktan kopmuş olması, ezelden gelmiş olsak, hareket ve dolayısıyla zaman sıfıra düşmüş olacağından şu anda "ebed"de olmamız gerekirdi. Demek ki, bir "ilk varoluş" vardı. Ve bu, "var olanın inşası" değil "yoktan varoluştu". Bunun içinde bir "Var eden'' gerekti...
Bazı insanlar vardı. Düşüncelerini "yaratılışın temelinde gayesizlik" ve "ilimsiz inşa olabileceği muhalleri üzerine bina etmişlerdi. Çünkü yoktan varoluşu kabul etmek, yoktan var edeni kabul etmek demekti. Bu ise gayesizlik ve tesadüfü kabul etmemeyi gerektirirdi. O ise "yaratıcı" yi kabul ettiğine göre bu temele dayanan düşünceleri kabul edemezdi. Çünkü yapan bilirdi. Bilen yaptığının idaresini başkasına vermez, kendisi hükmederdi.
Biraz düşününce anladı ki, bu yeni bir düşünce değil, düşününce gidilecek nihayet yerdi. Kendinden evvel nice insanlar düşünmüş ve hep aynı yere gelmişlerdi. Belki de bu düşünce, tarihten yükselen en yüce sesti.
Ülfet perdesini kaldırıp dikkatle bakınca her varlık bir sanat abidesiydi. Ve netice itibariyle herşey faydalı ve güzeldi.Ya bu, bir "Mutlak Güzel”e işaret değil miydi?
Peki, Yaradan Güzel’se şayet, güzelliğini görmek ve göstermek istemeyecek miydi?. ?
Düşünce perdesini biraz daha aralayınca anladıki kendisi o "Güzel"e bir ayineydi. Fakat "canlı bir sanat abidesi" olması itibariyle gösteren, suur-göz ikilisine sahip olması itibariyle de gören, çift yüzlü bir ayineydi. Fakat bundan öteye gidemezdi... Kılavuz gerekti...
Düşüncelere istikamet, bakışlara yön verecek bir kılavuz gerekti. Yaradan kimdi? Kâinatı ne için yaratmıştı.. ?Biz kimdik, vazifemiz neydi..? Bildirecekti.
İste bunun için nice elçiler geldi. Senelerce inledi. Düşüncenin ve aklın varamadığı gerçekleri bildirdi. Peki, kabul etmemek de nedendi? Çünkü his ve heveslere bir sınır çizdi, düşüncelere istikamet verdi ve mükellefiyetler getirdi... Bunlar, iradenin gemini nefse teslim edenlere ağır geldi...
Artık ölçüsü vardı. Karsısına çıkacak her hadiseye "sen benim ölçülerim dahilinde misin?" diye sorabilir, değilse geçit vermeyebilirdi. | |
| | | | Dini Hikayeler(Religious Stories) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|