İslami Bilgiler Paylaşım Sitesi http://islami.webyardim.org |
|
| Anne Babaya Saygı | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:48 am | |
| | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:49 am | |
| Anne Babaya Saygı
01-01-1970 00:00
Kur’an-ı Kerim’in 7 kez anne-baba hakkına değinilmiş; anne-babaya ihtiram gösterilmesi emredilmiştir. İlginçtir ki Allah-u Teala anne babaya saygıyı tevhit silsilesinde yer vermiştir. Yani Müslüman bir insan, Müslümanlık iddiasından sonra anne babasına saygı göstermelidir.
İki değerli ahlak kitabı olan Camiusseade ve Mi’racussaadede Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: “Anne babaya iyilik, kabul olmuş namaz, oruç, hac ve umreden daha üstündür.”
Yine merhum Allame Meclisî, değerli kitabı Biharu’l Envar’da İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: “Rivayet eden şahıs İmam Sadık’a (a.s) anne babaya iyilik ayetinde geçen ‘ihsan’ ın ne anlama geldiğini sorar. Hazret şöyle buyurur: ‘Anne babaya ihsanda bulunmak, onlara iyi davranmak, durumları iyi olsa bile, muhtaç oldukları bir şeyi senden istemelerine mahal bırakmamaktır. Fakir olmaları durumunda ise onlara yardım etmek evlada farzdır.”
Ölen anne-babaya iyilik
Ölen anne babaya evladın iyiliği; onlar için mağfiret dilemek, borçlarını eda etmek, haklarında Salih amellerde bulunmak, kaza namazı ve oruçlarını yerine getirmek, muayyen bir borçları vardıysa ödemektir. Merhum Şeyh Cafer Şuşterî, “Minhecu’r Reşad” kitabında şöyle yazar: Babasının borcunu ödemeyen evlat, kendisine babasının ölümünden sonra kalan evde, alacaklıların hakkından ötürü namaz kılamaz; ama alacaklıların izni veya rızası varsa kılabilir.
Demek ki anne babaya saygının İslam’da özel bir yeri vardır.
Anne-babanın çocuklar üzerindeki hakları
1- Minnet etmeden hizmet.
2- Razı olmadıkları yere gitmemek.
3- Onlara her zaman sevgiyle bakmak.
4- Yumuşak bir şekilde konuşmak.
5- Sözlerini kesmemek.
6- Üzüntü ve zorluklarına ortak olmak.
7- Sözlerini dinlemek. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:49 am | |
| Çocukta Korkular
01-01-1970 00:00 Korku, kişinin tehdit edici bir duruma karşı verdiği tepki olarak tanımlanabilir. Korku, kişinin tehdit edici bir duruma karşı verdiği tepki olarak tanımlanabilir. Çocuklarda korku ise, gelişim sürecinde normal olarak kabul edilir. Çünkü çocuklar korkuları sayesinde çevrelerine uyum sağlamayı ve onları sıkıntıya sokan durumlarla başetmeyi öğrenirler. Sıcak nesnelere dokunmamayı, keskin aletlerle oynamamayı, yüksek yerlerden uzak durmayı korkuları sayesinde öğrenirler. Dolayısıyla bu korkular çocukların tehlikeden korunmayı öğrenmesini sağlarken, anne ve babaların da bu konularda giderek içlerinin rahatlaması anlamında iyidir. Ancak bir çocuk kedi tarafından tırmalanma, örümcek tarafından ısırılma gibi korkular taşıyorsa bunlar fobi olarak adlandırılır. Fobiler uzun süre de devam edebilirler. Çocukların yaşına ve gelişim dönemlerine göre de fobiler değişim göstermeyebilir. Çocuklar bu korkuları o derece yoğun yaşarlar ki, korku nesneleriyle karşılaştıkları zaman donup kalırlar ya da kaçmak için yoğun çaba gösterirler. 2-6 yaşları arasında çoğunlukla, karanlık, hayalet veya yılan, köpek gibi hayvan korkuları gözlenir. Bunun yanında banyo yapmaktan ve anne-babadan ayrılmak gibi korkular gösterebilirler. 6–12 yaşlarında ise, sel, deprem, kasırga gibi doğa olayları ya da fiziksel yaralanmalardan veya sınav başarısızlığı, kötü not alma gibi korkular gösterebilirler. Eğer çocuğunuz korkularını diğer çocuklara göre daha yoğun yaşıyorsa ve bu durum onun günlük faaliyetlerini yapmasını engelliyorsa, okul uyumunu, ders başarısını düşürüyorsa, duruma müdahale etme zamanınınız gelmiş demektir.
NELER YAPILABİLİR?
• Çocuğunuzun korkularıyla alay etmeyin ve küçümsemeyin. Korkuların küçümsenmesi onların ortadan kalkmasına değil, aksine çocuğun içten içe korkmaya devam etmesine neden olur. • Çocuğunuzun duygularını dinleyin, onu anlamaya çalışın. Çocuğunuz, korkusunun aslında gerçek bir temele dayanmadığını anladığında korkusu azalır. • Çocuğunuzun korkularıyla yüzleşmesini sağlayın. Korkularını yenmesi konusunda ona destek verin. • Eğer çocuğunuzun karanlık korkusu varsa, odasına gece lambası koymak faydalı olabilir. Ancak gece kalkıp sizin yanınıza gelmek istediğinde buna izin vermeyin. Bunun yerine o uykuya dalana kadar yanında durabilir ve uykuya daldıktan sonra odadan ayrılabilirsiniz. Çocuğunuzu yanınıza almanız ise “annem babam beni yanlarına alıyorlar demek ki korkulacak bir şey varmış” düşüncesinin oluşmasına neden olur. • Çocuğunuz korkunç bir film izlemiş ve etkisinden kurtulamamışsa, yalnız başına odasında kalamıyor ve/veya karanlıkta uyuyamıyorsa çocuğunuz uykuya dalmadan önce onun düşüncelerini farklı yöne kaydırabilirsiniz. Çocuğunuza uyumadan önce güzel bir hikâye okuyabilir ve onu aklında canlandırmasını isteyebilirsiniz. Bir müddet sonra korkularının ortadan kalktığını göreceksiniz.
Çocuğunuzun korkuları, aldığınız tedbirler ve yaklaşımlarla hafiflemiyor ve ortadan kalkmıyorsa ve günlük yaşantısını aksatacak dereceye ulaştıysa, bir uzman yardımı alınması gerekmektedir. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:49 am | |
| Bebek
01-01-1970 00:00 Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en cana yakın kız çocuğuydu.
Onun ipek yanaklarını doya doya öpmek ve cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde :
"Dokunma bana ..." diye bir ses duydu.
"Beni okşamaya hakkın yok senin..."
Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı.
Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu.
Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü.
Aman Allahım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen konuşan oydu.
"Bana yaklaşmanı istemiyorum" diye devam etti.
"Hemen uzaklaş benden..."
Kadın, biraz olsun kendini toplayarak :
"Çocuklarımız hep erkek oluyor" dedi.
"Onlar da güzel ama kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istedim."
"Beni öpemezsin" diye ağlamaya başladı bebek.
"Benim de seni öpemeyeceğim gibi..."
"Neden ?" diye sordu kadın."Neden öpemezsin ki ?"
Bebek, hıçkırıklara boğulurken :
"Bunun sebebini bilmen gerekir" dedi.
"Düşünürsen mutlaka bulacaksın..." Kadın, neler olup bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi.
Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. Aile dostları olan tanınmış doktor, odayı dolduran çiçeklerden bir tanesini vazodan çıkartıp kadına uzatırken :
"Geçmiş olsun hanımefendi" dedi. "Başarılı bir kürtajdı doğrusu. Ha..! Sahi, "kız"mış aldırdığınız bebek." | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:50 am | |
| Şakadan Anlamak
01-01-1970 00:00 Birden fazla evliliğin daha yaygın olduğu zamanlarda orta halli, efendi, kendi halinde bir adam akşam eve geldiğinde karısının her zamanki, şikayetleriyle karşılaşır. Birden fazla evliliğin daha yaygın olduğu zamanlarda orta halli, efendi, kendi halinde bir adam akşam eve geldiğinde karısının her zamanki, şikayetleriyle karşılaşır:
- ... Senin hasta anana bakmak benim vazifem değil, hayatımı yaşamak benimde hakkım, nedir bu anandan çektiğim?
- Ama onun benden başka gidecek kapısı yok karıcığım, biliyorsun.
- Ben anlamam, herkes kendi başının çaresine baksın!.
Bunun üzerine adamın aklına parlak bir fikir gelir:
- Peki, o zaman şu kullanmadığımız boş odanın anahtarını alabilir miyim?
- Neden, neye lazım?
- Bak hanım, anama bakmaya ben mecburum, ama biliyorsun, günün on iki saati çalışmak zorundayım. Anamı kapıya atamayacağıma göre, ona bakacak birini ayarlamam gerekiyor. Genç bir hizmetçi çalıştırmak bana gelmez, yaşlısı da ona yaramaz. bu durumda, sadece "hasta anama bakmak kaydıyla" anlaşmalı bir evliliğe razı olacak yüzlerce kadın var. Böylece sen rahat, o razı, geçinip gideriz. Eee, ma ona da bir oda lazım herhalde!..
Durumun ciddiyetini anlayan kadın hemen tavrını değiştirir:
- Aman bey, senin de hiç şakadan anladığın yok valla, şu koca dünyada ananın bizden başka kimi var? Hem sadece senin değil, benim de anam ayol, tövbeler olsun... | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:50 am | |
| Çocuğuma Söz Dinletemiyorum Ne Yapmalıyım?
01-01-1970 00:00 Söz dinletmenin birinci şartı söz dinletmeye çalışmaktan vaz geçmektir. 1. Söz dinletmenin birinci şartı söz dinletmeye çalışmaktan vaz geçmektir. Çocuğunuza söz dinletmek amacı taşıdıkça doğru davranamazsınız.
2. Çocuğunuza söz dinletme değil çocuğunuzla iletişime geçme amacı taşımalısınız. Bunu yaparken de anlayışlı ve şefkatli bir dil kullanmalısınız. .
3. Çocuğunuzla iletişime geçerseniz, yani çocuğunuzu anlamaya çalışırsanız o da sizi anlama konusunda daha duyarlı olacaktır.
4. Çocuğun sizin önemsediğiniz konulara saygı göstermesi, sizin de onun önemsediği konulara bazen size çok çocukça bile önemsemenizle mümkündür. Örneğin: çocuğun sevdiği kırık bir oyuncağı çöp olarak görüp çocuğa hiç bir açıklama yapmadan atan bir anne, çocuğun duygularını önemsemediği için aynı karşılığı çocuktan da görür. Çocuk da annenin duygularını önemsemez.
5. Çocuklara sürekli olarak söz dinletme amacı taşıyan yetişkinler sevilmezler. Çünkü söz dinletme amacıyla sürekli ya nasihat ya emir kullanırlar ve ses tonlarında daima hakim olma isteği vardır. Kendisine hakim olmaya çalışan ve sürekli emir vermeye çalışan birinden kim hoşlanır ve sözünü dinler düşünsenize. Çocuğun yetişkini dinlemesi için herşeyden önce sevmesi sayması gerekir. Çocuklara hakim olmaya çalışan yetişkinler ise malesef çocukları tarafından ciddiye alınmazlar. Saygı görmezler, bazen ömür boyu saygı görmezler.
6. Kimi ana baba da ben iyilikle yaklaştım gene olmadı diye yakınır. İyilikle yaklaşmak çocuk söz dinlesin diye iyilikle yaklaşıyormuş gibi yapmak değildir. Çocuk söz dinlesin diye vereceğiniz emiri biraz daha yumuşak ses tonuyla vermek de değildir. İyilikle yaklaşmak, çocuk ve sizin için iyi davranış, çocuğa şefkatinizi ve anlayışınızı göstereceğiniz davranıştır. Ve onu düşündüğünüz için ona zarar gelmesin diye bazı şeylere izin vermediğinizi çocuğunuza anlatabilmektir.
7. Aslında ana babaların çocuklarıyla ilgili sordukları her sorununun çözümü çocukla iletişimi kuvvetlendirmekledir. Sorular başka başka gibi görünür ama temelinde annenin çocuğa kendini anlatamaması ve çocuğu anlayamaması yatar. Çocuklarımızın dünyasına girip onları anlamaya çalışmak, ve onların seviyesine uygun bir şekilde kendi isteklerimizi ve nedenlerini onlara anlatmak gerekir.
Aslında kısa bir cevap yazacaktım ama çok da kısa olmayan bir cevap çıktı. Birazdan siteye yeni yazı ekleyeceğim. Bu cevabı da yazı olarak koyayım bari. Ana babaları kara kara düşündüren önemli bir soru çünkü sorunuz.
Çocuğunuz evde sözünüzü dinliyor da dışarıda dinlemiyorsa durum biraz vahim demektir.
1. Yani aslında evde de dinlemiyor sadece korkudan veya başka bir sebepten boyun eğiyor olabilir.
2. Size tepki veriyordur, evde ya da başkalarının olmadığı ortamlarda verdiği başka tepkiler anlaşılmadığı ya da çocuk anlatamadığı için, çocuk sizin dikkatinizi çeken bu yola başvurmuş olabilir.
3. Çocuk evde gördüğü muameleden memnun olmazsa ve sürekli mutsuzluk hali yaşıyorsa, dışarıda verdiği bu tür tepkiler artacaktır. Bir uzmandan yardım alabilirsiniz. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:50 am | |
| Kuran'ın Çizdiği Aile Modeli
01-01-1970 00:00 Ailenin kuruluşunda asıl amaç fert fert mensuplarını “yalnızca Allah’a kul olmaya hazırlamaktır. Ailenin kuruluşunda asıl amaç fert fert mensuplarını “yalnızca Allah’a kul olmaya hazırlamaktır. Kur’anın genelinde ise ailenin kuruluş amaçlarına bakacak olursak: 1- Aile sevgi huzur yuvası olmalıdır. “Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet peydah etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rum,31) “Allah evlerinizin bir kısmını sizin için huzur ve sükun yeri yaptı..(Nahl:16) “Sizi bir tek nefisten yaratan gönlü ısınsın diye ondan da eşini yaratan O’dur. Zikrettiğimiz ayetlerde aile bağının sevgiyle kurulması ve bu sevginin de aile içi huzura dönüşmesinden bahsetmektedir. Efendimiz (as)’da aile içi huzurun kadın boyutuna dikkat çekerek: “Dünya nimetlerinin en hayırlısı iyi bir kadındır. Ona baktığında kendini ferahlatır. Kendisine Kızdığında seni ferahlatmaya çalışır” (Kütüb-i Site, c. XVII, s.193) buyurmuşlardır. Mutlu aile ile mutsuz aileyi tablo halinde karşılaştıracak olursak: Mutlu Aile Mutsuz Aile a) Duygularda İstikrarlı * Duygularda Karışıklık b) Birbirlerini Düşünür * Birbirilerini devamlı tenkit c) Uzlaşma * Kendini kabul ettirme d) Birlikte paylaşma * Ferdi egoizm e) Aile birliği içinde kendine güven * Güvensizlik ve teklik f) Ortak karar alma * Tek merkezli karar alma 2- Eşler birbiri ile iyi geçinip anlaşmalı ve barış içinde olmalıdır. “… Anlaşma daima hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa, 128) “…Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (bilin ki) Allah’ın, hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” (Nisa, 19) H.z Ömer (ra): eşini sevmediği için boşamak istediğini söyleyen birine: “Yazık sana, yuvalar sadece sevgi temeline mi dayanır? Sorumluluk ve fedakârlık duygusu nerede? Diye kızmıştır. Bir arı balı dahi dikenli çiçekler içinden hiç dikenle bir problemi olmadan bal yapmak için gerekli özü alırken bir insan, eşinde gördüğü birkaç hata, kusur yüzünden iyi yönlerini görmezlikte gelemez. “Sizin en hayırlınız ailesine en hayırlı olanınızadır.”(İbni Mace, Sünen, Nikah 50) buyuran sevgili Peygamberimiz (as) bu konuda söylenebilecek en güzel sözü söylemiştir. Aile içi kırgınlıklar, sevgi, şefkat, tolerans, otorite, sabır ve inançla giderilmeye çalışılmalıdır. Yani evimiz “Daru’l-Gazab” değil, ‘Daru’s-Selam, “Daru’l-İsyan” değil “Daru’l-İslam olmalıdır. Aile içinde barışın sağlanması ancak aile ferlerinin birbirlerine gösterecekleri saygıya bağlıdır. Baba ve anne aile içinde birbirlerinin saygınlığını korumak zorundadır. Çünkü sevgiye giden yol saygıdan geçmektedir. Ayrıca bir ailenin iyi zamanı olabileceği gibi sevimsiz geçen zamanları da olabilecektir. Mühim olan bu zamanlarda davranış usullerini bilmek ve ona göre davranmaktır. Yanlış olan bu davranışlar hissi olunmadan tespit edilmeli ve özür dilemekten çekinilmemelidir. 3- Eşler birbirini olgunlaştırmalı eksik ve kusurlarını gidermelidir. “…Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü hükmündesiniz..” (Bakara 187) Eşler iki bakımdan birbirlerinin elbisesi, örtüsü hükmündedir. Bir taraftan birbirleriyle bütünleşirler, diğer taraftan elbisenin ayıp ve kusurları örtmesi, sıcak ve soğuktan koruması gibi birbirlerinin halini örter, iffetini korur, günahtan sakındırırlar. Eşler birbirlerini olgunlaştırıp, eksik ve kusurlarını giderirken şunlardan uzak durmalıdır: a) Emir vermek b) Uyarmak, gözdağı vermek c) Nutuk çekmeye kalkmak d) Sınamak sorguya çekmek e) Ahlak dersi vermek f) Ben bilirim havasına girmek g) Yargılamak, eleştirmek, suçlamak 4- Eşler birbirlerini cehennem yakıtı olmaktan korumalıdırlar. “ Ey insanlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.” (Tahrim:6) Hz. Ömer: Ya Rasulullah! Kendimizi koruyabiliriz ama ailemizi nasıl koruyabiliriz? Diye sorunca, Rasulullah (as) “Allah’ın sizi yasakladığı şeylerden onları engellersiniz, Allah’ın size emrettiği şeyleri onlara emredersiniz. İşte bu onları korumak olur” buyurmuştur. İnsanlar nedense eş ve çocukları bir hastalığa yakalandığında en iyi doktoru tercih eder ve tedavi yoluna gider, hasta olmaması için çeşitli önlemler alır. Güzel olan da budur. Yalnız eş ve çocuklarının eğitim ve öğretimi için de bu tip önlemler almazlar. Eşimiz ve çocuğumuzu ebedi kurtuluşa götürecek eğitim ve öğretim ihmal edilmemesi gereken bir konudur. Bu ise, Kur’an ve Rasulullah’ın yaşamıdır. 5- Eşler birbirlerinin iffetini korumalıdır. “ Kadınları iffetli yaşamanız zina işlememeniz şartıyla mehirlerini vererek nikâhlamanız size helal kılındı.” (Nisa 24-25) Beli bir kadının belli bir erkeğe ait olduğunu resmileştiren ve namusu korumayı gerçekleştiren açık evliliğe dayalı aile, insan fıtratı ve insanın insan olmasından doğan gerçek ihtiyaçları ile uğraşan ve bağdaşan en mükemmel sistemdir. İşte bu sistemle İslam, toplumu zinadan koruyup, meşru ölçüde bu ihtiyacı temin edip toplumda bir düzen sağlamayı amaçlamıştır. İffetin neredeyse sokaklarda çiğnendiği, iffetsizlik reklâmlarının yatak odalarına kadar girdiği günümüzde eşler birbirlerini bu noktada toplumun kucağına atmamalı, iffetini koruyabilecek zemin oluşturduktan sonra ihtiyaçlarını meşru olarak gidermenin bütün yönlerini denemeli ve bu konuda birbirlerine cömert olmalıdırlar. Netice itibariyle Kur’anın çizdiği aile modeli “yalnızca Allah’a kul olmak” düsturu üzerine kurulmuştur.
Abdullah BÜYÜK | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:51 am | |
| İkiz Kardeş Yetiştirmek
01-01-1970 00:00 İkizler diğer kardeşlerden farksızdır, fiziksel olarak ayrı beden ve beyne sahiptir. İkizler diğer kardeşlerden farksızdır, fiziksel olarak ayrı beden ve beyne sahiptir. Bireyselleşme ebeveynlerin ikizlere sonradan kazandırabileceği bir olgu olmayıp zaten var olan bir durumdur.
İkizlerin yetenekleri ve gelişimleri de birbirinden çok farklı olabilir. Fakat aile bireyleri ve çevre benzer gelişim beklediğinden, özellikle gelişimi daha geriden olan yada bazı yetenekleri daha kısıtlı olan ikizi diğeri ile karşılaştırılarak onun psikolojik olarak kötü etkilenmesine neden olabilirler. İkizlerden birinin hissettiğini diğerinin de hissedeceği inancıda yanlıştır.
İkizlerin birbirini kıskanması Tüm kardeşlerde görülen kıskanma ikizlerde de görülür. Anne-baba başta olmak üzere, erişkinlerin sevgi ve ilgisini paylaşma, daha fazla pay alma endişesi kıskançlığın temelini oluşturur. İkizler arasında görülen gelişim farklılıkları da kıskançlığı arttırabilir. Daha becerikli ve gelişmiş olan ön plana çıkarak veya daha zayıf olana fazla ilgi gösterilmesi diğerinin kıskanmasına neden olabilir.
Sınıflar ve kıyafetler ayrılmalı mı? İkizlere aynı kıyafetler ve eşyalar alınması anne-babanın bir çeşit eşitlik sağlamaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Kişilikleri, gelişimleri birbirinden farklı olan çocukların seçimlerinin de farklı olması çok doğaldır. Aynı giysiyi giymek ikisinin karıştırılmasına, ayırt edilememelerine neden olur.
Kıyafetlerin ayrılması, kendi kıyafetleri olmasını sağlamak, aynı giyimleri engellemek, aynı şeylere sahipseler ayrı günlerde giymelerini sağlamak gereklidir. Aynı okul ve sınıfa gönderilmeleri gelişimleri açısından sakıncalıdır. Sınıf içinde kıyaslama ikizlerden zayıf olanın kendini yetersiz görmesine, özgüveninin düşmesine neden olur. Koşullar uygunsa ayrı okula, değilse ayrı sınıfa verilmeleri birey olmalarının desteklenmesi açısından gereklidir.
Bireysel gelişimin desteklenmesi İkizlerin bireysel gelişimi desteklenmeli, her ikisi de kendi yeteneği doğrultusunda desteklenmelidir. Doğumun ilk aylarından itibaren onlarla ayrı ayrı konuşmak, tek tek beslemek ve bireysel ilgi göstermek faydalı olur. Birbirlerinden ayrı aktivitelere katılmaları rekabet ve yardım olmadan diğer insanlarla etkileşim fırsatı yaratır.
Özellikle birinin daha konuşkan, etkileyici ve daima diğeri adına konuştuğu eşlerde ayrılık diğeri için 'kendi adına konuşmayı öğrenme fırsatı yaratır. İkizlerin aynı hobileri, sporu ve dersleri takip etmek istemeleri de engellenmemelidir, bazı konularda diğer insanlar gibi benzer şeyden de hoşlanabilirler. Her birinin kendi istediği alana (aynı yada farklı) yönelmesi desteklenmelidir.
Bireyselleştirmeyi destekleyici öneriler • Onlara 'ikizler' demektense isimleri ile hitap edilmesini sağlayın • Kendi oyuncakları olmasını sağlayın. • Eşyalarını ayrı dolaplara yerleştirin • Doğum günleri için pastaları ayrı hazırlayın • Doğum günü şarkısını iki kez ayrı söyleyin. • Onlara ayrı hediyeler verilmesini sağlayın. • Çocukları baba-anne paylaşmayın. • Evde ilginizi ve zamanınızı her ikisine eşit olarak bölmeye çalışın. • İşiniz olduğunda onları ayrı yerlere bırakın. • Ayrı zamanlarda ayrı gezmeye yada alışverişe götürün. • Birine kızdıysanız diğerine de kızmayın. • İkisine ayrı albüm hazırlayarak verdiğiniz "özel" önemi pekiştirin. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:51 am | |
| Çocuğumu Nasıl Avutabilirim?
01-01-1970 00:00 Bazı günler vardır, kendimizi sebepsiz de olsa mutsuz hissederiz
Bazı günler vardır, kendimizi sebepsiz de olsa mutsuz hissederiz. Çocuklar için böyle zamanlar daha da zordur çünkü bu mutsuzluklarının geçici olduğunu anlayamazlar. Bunun üstesinden gelebilmek için (Bu problem yetişkinler için ciddi sayılmasa bile)sevgi dolu bir dinleyiciye ihtiyaçları vardır.
Örneğin: Oya’nın en sevdiği peluş kedisi yemeğinin içine düşüyor ve tamamen ketçap’a bulanıyor.Küçük kız da feryadı basıp feci bir şekilde ağlamaya başlıyor. "Canım ne olacak, önemli değil" yada "hadi gül artık" gibi klasik sakinleştirici cümleler böyle bir anda yeterli olmayacaktır. Bu yaklaşım sadece çocuğu pek ciddiye almadığımızı gösterir. Uzmanlara göre çocuğun dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışmak da pek olumlu bir yaklaşım değil. Uzun vadede bu tür tepkiler çocuğun problemleri ile ailesine rahatsızlık verdiğini düşünmesine ve sonuçta problemleri içine atıp duygularını gizlemesine sebep olacaktır.
Gözyaşları bir kez akmaya başladıktan sonra çocuk üzüldüğü konu ile direkt olarak ilgilenilmesini ister. Böyle bir durumda anne-baba’lar çocuklarına sarılıp üzüntülerinin haklı olduğunu anlatabilir ve onunla beraber üzüldüklerini hissettirebilirler. Çünkü üzgün olmak aynı zamanda bu üzüntüyü işlemek ve sonunda da bu üzüntüden kurtulmak için gerekli olan bir aşamadır. Çocuğunuzun size anlatamadığı bir endişesinin olduğunu düşünüyorsanız beraberce yapacağınız bir "üzüntü’nün resmi" yada beraber yaratacağınız bir "üzüntü’nün masalı" onun endişeleri ile ilgili ipuçlarını almanız için faydalı olacaktır.
Çocukların optimist bir düşünce tarzına ihtiyaçları vardır ve onlara problemlerinin çözümlerinin olduğunu göstermemiz gerekiyor. Mesela yukarıdaki Oya örneğinde oyuncak kedinin tabaktan alınıp çamaşır makinesine konularak yıkanması gibi!
Her yaşta çocuk için uygun avutma yöntemleri:
Aşağıda çocuğunuzu avutmak için ne zaman sadece kucağınıza almanız gerektiğini ne zaman bir konuşma yapmanız gerektiğini okuyabilirsiniz.
0 - 2 Yaş: En küçük çocuklarda bile sadece kucağa almakla yetinmeyin, avutucu sözler söyleyerek sakinleştirmeye çalışın.
3 - 5 Yaş: Bu yaşta en önemlisi öncelikle iyi bir dinleyici olmaktır. Çocuğunuzun üzüntüsünü geçiştirmeye çalışmayın ona hak verdiğinizi ve kendisini dinlediğinizi anlasın. Sonra eğer varsa çözüm yollarını bulmasına yardımcı olun.
6-11 Yaş: Çocuğunuzun problemlerine kulak verin ama asla konuya karışmayın. Çocuğunuzun özgüvenini ancak problemlerini kendisinin çözmesini sağlayarak geliştirebilirsiniz.
12-16 Yaş: Çocuğunuz görünüşte yardım almak istemese de onunla konuşmayı deneyin ama asla zorlamayın. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:51 am | |
| Aile Büyükleri İle Anne-Baba Çatışmaları
01-01-1970 00:00 Her anne-baba çocuğunu kendi doğruları çerçevesinde büyütmek ister. Her anne-baba çocuğunu kendi doğruları çerçevesinde büyütmek ister. Bu yüzden çocuklarıyla zaman geçiren ve/ya onlara bakan diğer yetişkinlerle aralarında sorun çıkabilir. Bu yetişkinler eğer anne-babanın kendi anne ve babasıysa, bu sorunları gidermek bazen çok güçleşir. Bu sorunlar nedeniyle, anne-babalar hem çocuklarıyla, hem de kendi anne-babalarıyla çatışma içine girebilirler. Hatta, bazen bu yüzden eşler kendi aralarında bile çatışma yaşayabilirler.
Aile büyüklerinin torunlarını, anne-babanın talep ettiğinin dışında, farklı şekilde büyütmeye çalışmaları sadece kendilerinin çocuklarıyla olan ilişkilerini olumsuz şekilde etkilemez, aynı zamanda ve en çok da torunlarını etkiler. Aşağıdaki şemada, çocuğun böyle bir ortamda büyürken, ne kadar çok mesaja ve farklı tutumlara maruz kaldığını görebiliriz.
Anne-babasından ayrı, diğer aile büyüklerinden ayrı meajlar alan ve farklı muamele gören çocuk, neyin doğru neyin yanlış olduğunu karıştırmaya başlayabilir. Hangi yetişkinle, nasıl davranacağını öğrenmeye çalışırken bocalayabilir. Bu bocalama çocuğun yalnızca yetişkinle kurduğu ilişkide aksaklık yaratmaz, birçok konuda sorun yaşamasına neden olabilir. Bu tip çoğul mesajların olduğu ortamlarda büyüyen çocuk, sorunun büyüklüğüne, şiddetine ve ne kadar zaman sürdüğüne bağlı olarak çok çeşitli duygusal sorunlar ve davranış bozuklukları geliştirebilir. Bu sorunlardan bir kaçı aşağıdaki gibidir;
sosyal ortamlara uyumda güçlük toplum içinde kurallara uygun davranmakta güçlük arkadaşlarla iletişim sorunu hırçınlık ve söz dinlememe anne-babanın koyduğu kurallara uygun davranmaya direnç gösterme kendine ve başkalarına saldırgan davranma kendine ve diğer insanlara olan güven duygusunu kaybetme kendi kendine karar vermekte güçlük Çocuğun üzerindeki bu baskıyı azaltmak ve bu sorunları yaşamamak için, anne-babaların hem kendi aralarında, hem de aile büyükleriyle konuşarak, çocuğa karşı tutumlar ve davranışlar konusunda ortak bir yol izlemeleri gerekir. Çocukla birlikte olan herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değildir kuşkusuz, ancak çocuğun ruh sağlığı açısından herkes birbirine yakın tutum ve davranışlar sergilemelidir.
Anne-babalar, aile büyüklerine saygısızlık yapmadan, onları kırmadan, çocuklarını nasıl büyütmek istediklerini mutlaka söylemeliler. Aile büyüklerinin de kendilerinin, kendi çocuklarını büyüttüklerini ve sıranın torunlarının anne-babalarında olduğunu düşünerek, bu konuda anlayışlı davranmaları gerekir. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:52 am | |
| Çocuklara Ramazan'ı Sevdirelim
01-01-1970 00:00 Eğitim, büyüklerin kendilerini takip eden nesli her yönden geliştirmek, çelişki ve tutarsızlıklardan kurtarmak, ahenkli davranış ve olgunlaşmış şahsiyete ulaştırmak için gösterdiği çabalar bütünüdür. Çocuklara Ramazan’ın farkını hissettirin
İftar vaktinin erken olması sebebi ile çoğu insan orucunu işyerinde açacak. Hiç olmazsa ilk günde imkanlarınızı zorlayıp orucunuzu evinizde ailenizle birlikte açmaya çalışın! Çocuklar Ramazan'ın farkını hissetsin!
Teravihe çocuğunuzla gidin
Elinden tuttuğunuz çocuğunuzla birlikte teravih namazına gidin. Namazdan sonra, önce çocuğunuza küçük; ama onun hoşuna gidecek bir hediye verin. Sonra yanınıza aldığınız çikolata ya da şekerleri teravihe gelen diğer çocuklara dağıtarak onlara Ramazan’ın rahmet yüzünü bir kere daha gösterin.
Ekonomik durumunuz iyiyse bunu sık sık yaparak camiye gelen çocukları sevindirin.
Çocukları camiden kovmayın
Teravihtesiniz, huşu ile namazınızı kılıyorsunuz. Çevrenizde yüzlerindeki rahmetten izlerle muzipçe dolaşan hatta safların arasında koşuşan çocuklar var. Halden anlamayan bazı nadanların onların koşuşturmasından rahatsız oldukları belli.
Çocuklara kızarak sert sert bakışları ile onları azarlayanların aksine, siz nazarınıza rahmeti yerleştirin ve kendilerinden hoşnut olduğunuzu izhar edin. Namazdan sonra da karşılaştığınız çocuğun başını okşayıp onu tebrik ederek “ALLAH ibadetinizi kabul etsin” deyin.
Çocukların dinî eğitiminde bu ay bir fırsattır
Eğitim, büyüklerin kendilerini takip eden nesli her yönden geliştirmek, çelişki ve tutarsızlıklardan kurtarmak, ahenkli davranış ve olgunlaşmış şahsiyete ulaştırmak için gösterdiği çabalar bütünüdür. Eğitim için müsait ortamın, heyecanın, motivasyonun ve uygulama yapma imkânının bulunması şarttır. Çocuklara İslâmi eğitimin kazandırılmasının en müsait ortamlarından biri de Ramazan ayıdır.
Heyecan, eğitimi hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran bir husustur. Bu itibarla heyecanın eğitime verdiği olumlu ve olumsuz olmak üzere iki yönlü etkisi vardır. Öğrenilecek şeyle aynı yönde olan heyecanlar eğitimi kolaylaştırır; fakat öğrenilecek şeyle zıt yönde olan heyecanlar eğitimi zorlaştırır. Meselâ Ramazan ayının heyecanı, İslâmi terbiyeyi kolaylaştırarak İslâm eğitimine olumlu bir katkıda bulunur. Bunun yanında İslâm örf, âdet ve ahlakıyla uzaktan yakından hiç alâkası olmayan bazı bayramların heyecanı ise çocukların İslâmi terbiyeyi kazanmalarına engel olur. Heyecanın en büyük neticesi motivasyonu ortaya çıkarmasıdır. Kısaca motivasyon, öğrenilecek şeye karşı iradeli olarak ilgi ve merak duymaktır. Herhangi bir şeye ilgi ve merak duymadan onu öğrenmek mümkün değildir. Bu sebeple ilgisizlik ve dikkatsizlik, öğrenme ve anlamaya engel olan kalbe çekilmiş bir perdedir. Artık bugün çocuğa motivasyon kazandırılmadan eğitim ve öğretim yapılamayacağı bütün dünya eğitimcileri ve pedagogları tarafından kabul edilmiş bir husustur. Bunun yanında halkımız arasında "Merak ilmin hocasıdır" sözü yıllardır kullanılmış ve adeta atasözü haline gelmiştir.
En büyük muallim ve terbiye edici olan Kainatın İftihar Tablosu Peygamber Efendimiz (sas) de, bir şeyler anlatmak istediğinde ashabının ilgi ve merakını uyandırarak motivasyonunu artırırdı. Bütün bunlardan da anlaşılıyor ki, Müslüman anne–babanın yapacağı ilk iş, çocukta harekete geçirici güç olan ilgi ve merakı temin etmektir. Bu sebeple dikkati toplamak için mübarek Ramazan ayı, oruç, teravih namazı, imsak ve sahur gibi çeşitli motiflerden faydalanmak lazımdır.
Çocuklar sizi namaz kılarken görsün Bugün bir başlangıç yapın. 1,5-2 yaşından büyük çocuğunuz varsa onların bulunduğu bir ortamda namaz kılın. Onlar sizlerin önlerinize gelsin, sırtınıza çıksın. Onlara müdahale etmeyin. Peygamberimiz de bu şekilde davranmıştı.
Çocuklarınız sizi namaz kılarken görsün. Bu onun zihnine yerleşecek ve ileride evde sizin yaptıklarınız adına çok önemli bir hatıra olarak kalacaktır. Mümkünse namazlarınızı evde eşlerinizle birlikte cemaat yaparak kılın. Böylece namazınızın yirmi yedi kat daha fazla sevap getireceğini Efendimiz (sas) haber veriyor. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:52 am | |
| Geç Konuşan Çocuklar
01-01-1970 00:00 Konuşma ve dil gelişimi iletişim ve sosyal hayatın en önemli öğesidir.
Konuşma ve dil gelişimi iletişim ve sosyal hayatın en önemli öğesidir. Kişi iletişim araçları ile kendini ifade eder ve hayatını devam ettirir. Konuşma ve iletişimin eksik kaldığı bir hayatta bir çok sıkıntının gelişmesi açısından zemin hazırlanmış olur. Çocuk ilk doğduğu günden beri sürekli olarak psikososyal ve psikomotor gelişim süreci içerisindedir. Dil gelişimi de belli ölçüde doğumdan itibaren gelişmeye başlar. En ideal olanı çocuğun yaşına uygun konuşma becerisine kavuşması ve bu yönde herhangi bir gelişimsel bir sıkıntı oluşmamasıdır. Çocuğun zamanında konuşması, psikososyal gelişimin aşamalarının düzenli olması , çocuğun sosyal ilişkilerinin ve gelişiminin normal olması , zeka ve öğrenme kapasitesinin normal seviyeye gelmesi , ulaşması gereken gelişimsel dönemlere varması için gereklidir. Konuşma bu kadar önemli olduğuna göre isterseniz konuşmanın zamanı ve bunu pozitif ve negatif yönde etkileyen etkenleri gözden geçirelim. Genelde bütün çocukların konuşması ve dil gelişiminin olması için yapısal olarak sinir sistemi , sinir sistemi ile dil kasları arası yollar , ağız -damak -dudak -diş yapısının doğuştan normal olması gerekmektedir. Bunlarda ki herhangi bir doğumsal sıkıntı ve eksiklik veya sonradan oluşabilecek bozukluk, çocuğun konuşmasını negatif yönde etkileyecektir. Bu normal anatomik yapıyı kötü yönde etkileyebilecek bir çok hastalık mevcuttur. Bu hastalıkların hamilelik döneminde annede ve çocukta gelişmesi veya doğum sonrası çocukta gelişmesi ile bu normal anatomik yapı bozulabilecektir. Bu hastalıkları tek tek saymak oldukça uzun ve geniş kapsamlı olduğundan , şu anda fazla ayrıntıya girmeden temel konuları aktarmak istiyorum.
Çocukların genelde ilk altı ayında yavaş yavaş heceler çıkmaya başlar ( ma ma , ba ba , da da vb ) , 12 aydan itibaren kelimeler çıkmaya başlar ( anne , baba, mama , dede vb ) , 18 aydan itibaren de cümle kurmaya başlar (anne gel , baba ver vb ). Bu gelişim dönemlerinin çok gerisinde kalan çocukların genel olarak konuşma yönünden incelenmesi gereklidir. Zira gözden kaçırılacak bir durum çocuğun iletişim sorununa ikincil olarak , normal zeka gelişimini , sosyal gelişimini kötü yönde etkileyecektir. Bu arada bazı çocuklar hiçbir problemi ( anatomik ve psikiyatrik ) olmadığı halde geç konuşmaya başlamakta ve konuşma geç olmaktadır. Ama anne babalara tavsiyemiz , belli bir dönem beklendikten sonra hala konuşmayan çocuklar için gerekli incelemeleri sağlamaları uygun olur.
Konuşmaya negatif etki eden , yani geç konuşmaya neden olan yada istenen konuşma seviyesini engelleyen durumları belirtmek yerinde olur. Bunun en sık karşılaşılan nedenleri arasında zeka sorunlarını saymak yerinde olur , Zeka olarak yaşıtlarına göre geri olan çocuklar , yaşıtlarından daha geç konuşmaya başlayacaklardır.
İşitme sorunu olan çocuklar dış dünyadan hiç bir ses işitmedikleri ve uyaran almadıkları için konuşma sorunu onlarda da yoğun bir şekilde olacaktır. Çocuğun konuşma mekanizmasının ve yeteneğinin gelişmesi için dış dünyadan ses olarak uyarı alması , bunları algılaması , yorumlaması , ayırt etmesi ve bunun sonucunda ona benzer sesleri çıkartması süreci gereklidir. O nedenle konuşmayan çocuklarda işitme yönünün incelenmesi uygun olur , özellikle sık olarak otitis media ( orta kulak infeksiyonu ) geçiren çocuklar için bu konuda dikkatli olunmalıdır.
Konuşma ya negatif etki edecek diğer bir durum ise çocuğun görme sorunu olmasıdır . Bu durum işitme sorunu kadar probleme yol açmasa da çocuğun etrafında olup biteneleri görmesi , nesneleri tanıması , isimlerini öğrenmesi , diğer çocuklara uyum sağlaması açısından , görme özürünün olması ,konuşma açısından sorun olabilmektedir.
Bir başka neden olarak sık havale ve epilepsi geçiren çocukları örnek olark verebiliriz . Bazı çocuklar normal konuşmaya başladıkları halde , hatta bazı cümleler kurmalarına karşın geçirdikleri havaleler ve epileptik nöbetler çocukların beynindeki işitme merkezi veya ilgili bölümlerde zarara yol açarak , konuşma açısından ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Bu nedenle anne babaların çocuklarının havale geçirmesini engellemeleri önemlidir. Bu durumu olan çocuklarda EEG (elektroensefalografi) çekilerek kolaylıkla havale ye bağlı sorunlar tespit edilebilir.
Bir diğer neden olarak kendi halinde olan , çok fazla uyarı almayan çocuklarda , geç konuşma ve iletişim sorunları olabilmektedir. Çocuğun doğduğu andan itibaren insanlar arasında olması , onunla konuşulması , sevilmesi , oyun oynanması onun gerekli çevresel uyarıları alarak konuşmasını hızlandıracaktır. Diğer yandan etrafında fazla insan bulamayan , kendi halinde kalan çocuklarda bu gelişim geri olabilmektedir.
Yukarıda bahsedilen soruna paralel olarak özellikle 0-3 yaşta izlenen TV ye (saatlerce müzik , reklam izleme ) bağlı olarak çocuklarda dış dünyadan kopma , kendi halinde olma eğilimi , insanlardan ve insanlar arası ilişkilerden uzaklaşma , nesneler ile daha fazla ilgilenme , duygusal alışverişten vazgeçme , konuşmama , yaşıtları ile ilgilenmeme , seslenince bakmama gibi bir durumun olduğu bir psikiyatrik tablo gelişebilir. Buna bağlı olarak çocukların konuşması gelişmez veya geliştikten sonra gerileyebilir. Bu durum geç farkedildiği zaman konuşma sorununun yanısıra bir çok sorunun eşlik ettiği otistik özellikler gelişebilir . Anne babaların bu kritik yaşam evresinde ( 0-4 yaş ) çok fazla TV izlettirmekten kaçınmaları yerinde olur.
Ayrıca düzenleme bozuklukları , yaygın gelişimsel gerilikler , kronik depresyon , çocukluk çağı psikozları gibi bir çok hastalıkta ve çok merkezi sinir sistemini tutan hastalıklarda konuşma sorunları yaşanmaktadır.
Çocuğun konuşma ve iletişim yönünde gelişimini hızlandırmak için yapılabilecekler.( yukarıda bahsedilen hastalıklar ve bedensel sorunlar dışlandıktan sonra )
1- Çocuğa sevgi ve huzur dolu bir aile ortamı hazırlamak
2- Çocuk ile ilgilenmek ve sevildiğini hissettirmek
3- Çocuğun bedensel ihtiyaçlarına ( yemek , uyku , koruma vb ) cevap vermek
4- Çocuk ile yaşı ne olursa olsun sık sık konuşmaya çalışmak
5- Yaşına uygun bir şekilde onun ile oyun oynamak
6- Çocuk ile birlikte vakit geçirmek
7- Onun dengeli ve çeşitli beslenmesini sağlamak
8- Onun kendi haline kalmasına izin vermemek
9- Mümkün olduğunca yaşıtları ile birlikte oyun oynamasını sağlamak
10- İnsanlar arasında sık sık bulundurmak
11- Ona hikaye masal anlatmak , ninni söylemek
12- Onun size gönderdiği konuşma ve ses mesajlarına cevap vermek
13- Bir nesneyi eline aldığında onun ile ilgili ona bir şeyler anlatmak ( çocuk 3- 4 aylık bir bebek olsa bile )
14- TV karşısında çok uzun süre kalmasını engellemek (0-4 yaş )
15- Onun ile konuşurken ses tonunu iyi ayarlamak
16- Onun işaret ile gösterdiği istekleri onunla konuşarak yönlendirmek, anlatmasını sağlamak (yaşına uygun olarak)
17- Onun fikirlerine değer vermek onun ile sık sık dertleşmek ( yaşına uygun olarak )
18- Onun kendine güvenini artırmak (bakınız özgüveni artırma yolları )
19- Onun sık sık sosyal ortamlarda bulunmasını sağlamak
20- Kalabalık içinde onun konuşmasını teşvik etmek
21- O konuştuğunda onu cesaretlendirmek , teşvik etmek
22- Onun yaşına uygun bir eğitim almasını sağlamak
23- Günlük belli bir zaman ayırarak onun ile resimler üzerinde bol bol konuşmak
24- Ondan yaşına uygun olarak hikaye , masal anlatmasını istemek
25- Konuşma zorlukları gördüğünüzde onun dikkatini konuşma zorlukları üzerine çekmemek | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:52 am | |
| Çocuk ve Tevazu
01-01-1970 00:00 Kibir ve gururun pompalandigi bir donemde cocuguma tevazuu nasil ogretebilirim?
Anne-baba olarak hatalarinizi kabul etmiyor ve daima kendinizi bir sekilde hakli goruyor, cevrenizi hep kucumsuyorsaniz, cocugunuzun egoist, bencil ve kibirli olmasina sasirmayin. Gunumuzun kayip degerlerinden biridir tevazu… Medeniyetimizin soldurdugumuz gullerindendir. Sohretin, gururun ve bencilligin yuceltildigi bir zaman dilimindeyiz. Peki genc nesillere tevazu erdemini kim, nasil ogretecek? Bugun pek cok konuda kavram kargasasi yasadigimiz ortada. Kibiri, ozguvenli olmakla ayni kefeye koyuyoruz. Tevazuu da guven eksikliginden kaynaklanan yetersizlik, pisiriklik ve korkaklikla karistiriyoruz. Halbuki tevazuun temelinde ozguven ve ozsaygi vardir. Ici disi bir olmak esastir. Kisinin kendi yeteneklerinin farkina varmasi; ancak bu yeteneklerini kendinden bilmemesi, kendisini oldugundan farkli gormemesi ve gostermemesidir. Kisinin kendisine ve otekilere karsi durust olmasidir. En yalin tanimiyla alcakgonulluluk, gosteristen kurtulmanin adidir, sadeliktir…Basarilarimiz ve yeteneklerimizi nazara vermemedir, saf bir mahcubiyettir. Tevazu, iyi ahlakin, diger guzelliklerini de kapsayan bir haslettir. Kotuye karsi muhafaza eden ve cehaleti orten emin bir perdedir. Tum peygamberlerin soz ve tavir birligi icinde ogrettigi evrensel bir degerdir. Tevazu ustunluk sahibi bir kisinin, bir seylere ragmen, lutfettigi bir davranis bicimi degil, kisinin Yaratici’sina, kendisine ve diger insanlara karsi, tabiiliginin ve durustlugunun bir gostergesidir. TEVAZU EVDE BASLAR Diger guzel ahlak ozellikleri gibi tevazu da evde baslar. Cocuklarin tevazuyu da gurur ve kibri de ogrendikleri en onemli kaynak ebeveynleridir. Ebeveyn olarak bizim isimiz, saygili ve sabirli bir sekilde cocuklarimiza ogreticilik ve egiticilik yapmaktir. Oncelikle cocuklarimiza “ozel” olduklarini hissettirmeli, bununla birlikte, sahip olduklari tum yeteneklerin de Allah’tan oldugunu islemeliyiz. Yaratici’nin verdigi “potansiyel”in kullanicisi olmalari, bir kibre ve farklilik mulahazasi neden olmamalidir. Ic dinamiklerinin farkina varan mutevazi bir cocukta, otekilerinin de guclu yanlarini kabullenmek icin bir guven gelisir. Kendisi matematikte iyi olabilir; ancak otekiler de okumada, yazmada, sporda iyi olabilirler. HATALARIMIZI KABULLENEBILMELIYIZ Ebeveynler olarak hatalarimizi kabullenebilmeliyiz. Hatalarimizi kabullenebilme, alcakgonullulugun en derin boyutlarindandir. Cahil, kibirli ve kaba bir kisi, hatalarinin farkina bile varamaz. Oysa mutevazi kisilikler, bir hata yapabilecekleri dusuncesini bir lahza akillarindan cikarmazlar. ONCE EBEVEYNLER MUTEVAZI OLMALI Guzel ahlaki ve ustun degerleri cocuklarimiza ogretirken, ebeveynler olarak bizim de mutevazi olmamiz gerekiyor. Nitekim, tevazuyu gercekten ogretmenin yegane yolu mutevazi davranmaktir. Egitimde, hic bir ustunluk mulahazasina girmeden, vaaz edici bir uslub takinmadan davranmak esastir. Ebeveynler olarak gunluk hayatta, ogretilebilir anlari yakalayip, birer terbiye vesilesi olarak degerlendirebiliriz. Uzun uzun anlatmadan, kucuk ve yerinde “soru”larla cocuklarimizin dikkat ve ilgisini konu uzerine cekebiliriz. Ses tonumuzdan, ruhsal duruma kadar pek cok unsur, anlattiklarimizi etkileyecektir. COCUKLARI GEREKSIZ KIBRE TESVIK ETMEMELIYIZ Ebeveynler olarak, cocuklarimizi cogu gereksiz, yersiz munasebetlerle ovuyoruz, onlari gurur ve kibre tesvik ediyoruz. Abarti ve ozentiye kacmadan cocuklarimizin basarilariyla sevinmek ve onlari guzel olana tesvik etmek ne kadar tabii ise, uygunsuz durumlarda uyarmak da o denli normal bir tutumdur. Onceligimizin, magrur, tatminsiz ve kirilgan cocuklar yetistirmek degil, alcakgonullu, saglam karakterli ve sabirli bireyler yetistirmek oldugunu unutmamaliyiz. SAYGISIZLIGI HOSGOREMEYIZ Saygisizca soz ve davranislari hosgoremeyiz. Kibir ve gurur, coklukla saygisizlik biciminde ortaya cikiyor. Kotu davranislar ortadan kaldirilip yerine guzel ahlak yerlestirilmezse, cocuklardaki kabaligin her gecen gun artarak sureceginden hic supheniz olmasin. Bu konuda: 1. Cocugunuzla “saygi cercevesinde” konusup, davranislarinizla da guzel ornek olan bir “ogretici” olun. 2. Cocugunuz saygisizca ve kibirlice sozler edip, davranislar sergilediginde, bunun yanlis oldugunu hatirlatin kendisine. Cocuklarimiza kendilerini sorgulama, sigaya cekme yetisini kazandiralim. Cocugumuz icsel gercekligiyle yuzlestikce, disa karsi durusu da netlesecek ve kendini oldugundan farkli gormeye, gostermeye yeltenmeyecektir. Bunun icin cocugumuza yalniz kalip kendisiyle yuzlesecegi zaman, firsat ve mekan saglayalim. Cocuklarimiza gonullu calisma, otekilere yardim etme aliskanligi ile empati yetenegi kazandirildiginda insanlarla anlamli iliskiler gelistirecek, kendilerinin de insanlardan bir insan olduklarini kavramalari kolaylasacaktir. Tevazuu, fitratimizin bir parcasi haline getirebilmek, omur boyu alistirmalar, gayretler gerektirebilir. Erken yaslarda, cocuklarimizin gonul bahcelerine atacagimiz tevazu tohumlarinin ergenlik ve yetiskinlikte yeserip boy atmamasi, kalici olmamasi icin hic bir neden yoktur. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:53 am | |
| Saldırgan Çocuk İstemiyorsanız...
01-01-1970 00:00 Tokat atmak her zaman ailenin bilinçli olarak yaptığı bir seçim değildir.
okat Yerine 10 Alternatif
Tokat atmak her zaman ailenin bilinçli olarak yaptığı bir seçim değildir.Bazen öfke anında istemeden gerçekleşir.Çoğunlukla büyükler sabırlarını kaybettikleri,aşırı yoruldukları yada çaresiz hissettikleri zaman bu yolu tercih ederler.Babası TV’yi kapatmasını defalarca söylediği halde bir türlü söyleneni yapmayan küçük oğluna bir tokat atabilir yada annesi düşünmeden yola koşan kızına bir daha yapmaması için uyarı anlamında vurabilir ve “Sakın birdaha yola koşma!’’diye bağırabilir.Bütün ana-babalar çocuklarının laf dinlememesinin ne kadar huzursuzluk sebebi olduğunu bilirler.Korkununda benzer etkisi vardır.”Aman ALLAH’ım!Ya bir sonraki sefer yola koştuğunda bu kadar talihli olmazsa!”Ana-babaların büyük kısmı çocuklarının büyümesi sırasında mutlaka birden fazla defa vurmak ya da tokatlamak ihtiyacı duymuşlardır. Nitekim istatistikler %25 oranında ailede tokatlamanın en azından haftada bir defa gerçekleştiğini göstermekte.Elbette bu oranı gerçek hayatta çok daha yüksek.Neden bu kadar çok aile çocuklarına tokat atmayı tercih ediyor.Tokat atmanın işe yaradığını düşünebilirsiniz ama işin gerçeği,tokatlamak sadece kısa vadede çözüm sunuyor.3 yaşındaki kızınız koluna vurduktan sonra hızla ortalıktaki oyuncaklarını topluyor olabilir ama muhtemelen diğer tarafta problemlerin çözümü olarak şiddet uygulama gereğini öğreniyor olacaktır.
Bir araştırmada tokat atmanın çocuklar üzerindeki etkilerini inceledi.Bir ünüverstedeki Psikolok 62 yıl boyunca ünüversitesinin çocuk merkezinde toplanan bilgileri analiz etti.Sonuçlar gösterdi ki,çocuklar ne kadar çok dayak yiyorsa o kadar çok agrasifleşiyor,yalan söyleme ihtimalleri artıyor,çevrelerindeki diğer çocuklara saldırganlaşıyorlar.Tokatla büyütülen çocuklar doğruyu ve yanlışı ayırdetmeyi öğrenemiyorlar,ailelerinin arkasından onaylanmayan davranışları yapma ihtimalleri artıyor. Peki,tokata alternatif nedir.Aşağıdaki tavsiyeler bir çocuğun yanlış davransa bile saygıyla yaklaşılması gerektiği inancından hareketle oluşturulmuştur: Kararlı ama nazik olun.Normal bir ses tonuyla konuştuğunuzda çocuğunuzun sizi anlama ihtimali daha yüksektir. Durun.’’Şu anda konuşmayacak kadar kızgınım.Bunu daha sonra konuşalım’’ Çocuklarınıza öğretin.Yanlış davrandığı için çocuğunuzu cezalandırma fikri yerine ona nasıl davranması gerektiğini öğretme fikrini benimseyin:”Oyuncaklarını ortalığa saçman evde yaşayan diğer insanlara rahatsızlık veriyor,Ayrıca üzerine kazayla basabilecekleri için tehlike oluşturuyor.Bir sonraki sefer lütfen işin bittikten sonra toplayıp şu kutunun içine koy.Sence bir sonraki sefer bunu hatırlamanı nasıl sağlayabiliriz.” Olumlu yaklaşın.”Kaç defa dişlerini fırçalaman gerektiğini söylemem lazım.” Demek yerine şu cümleyi kullanın”Lütfen dişlerini fırçala ve bitirdiğin zaman bana haber ver ki,yatmadan önce seni gelip öpeyim” Tehdit etmek yerine açıklamayı tercih edin.Çocuğunuza neden belli bir davranışı yapması gerektiğini açıklayın. Kızma duygunuza engel olun. Çocuğunuzun yanlış davranışlarına öfkelenmek yerine bu problemlerin ona yeni bir şey öğretmek için güzel fırsat olduğunu düşünün. Motive edin.”Gitme zamanı.Haydi son bir kere daha kaydıraktan kay,sonra eve gidip en sevdiğin yemeği pişirelim.”gibi yaklaşımlarla çocuğunuzu motive edebilirsiniz. Esnek olun.Çocuğunuz”Gitmeden önce şu programı bitirebilir miyim,çok az kaldı”diye sorarsa anlayışlı olun.Zamanınız varsa onun isteklerine zaman zaman göz yumun.Bu çocuğunuzun karşılıklı anlaşmayı öğrenmesi için güzel fırsattır. Güç kavgasını bırakın.Hiçbir şey çocuğunuzla güç kavgasına girmekten daha rahatsız edici ve gereksiz olamaz. Çocuğunuza “Bir problemvar temiz kazak giymeni istiyorum ama sen ısrarla aynı eski kazağını giymek istiyorsun.Sence bunu nasıl çözebiliriz. “diyerek sizinle uzlaşmaya davet edin.Eğer bir çözüm teklifiyle anlaşma ihtimali artar.Dolayısıyla bazen çözümü ona sormaktan çekinmeyin. Akıllı olun.Aileler genelde işe yaramadığını bilebile aynı yöntemleri ısrarla kullanmaya devam ederler.Uyguladığınız zaman yöntem işe yaramıyorsa problemleri çözmek için daha etkilisini bulun. TEKLİF:Yaklaşımınızı değiştirmeniz çocuğunuzu değiştirmekten daha kolaydır.Kendinize çocuğunuzun davranışlarını düzeltmek,eğlenceli disiplin sağlamak,öğrenme sürecini daha verimli kılmak için ne yapabileceğinizi sorun UYARI:Cezalandırmayla ilgili üç kuralı hatırlayın.1.kızgın olduğunuz zaman asla ceza vermeyin.2.Cezalandırmayı intikam amaçlı kullanmayın.3.Ceza vermek sadece kısa vadede etkili araçtır,uzun vadeli çözüm için akılcı olarak eğitmeye çalışın | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:53 am | |
| Çocuk Eğitiminde ki Yanlışlar
01-01-1970 00:00 Ne yazık ki toplumumuzda, çocukları disipline etmek için bazı çok yanlış yöntemler uygulanmaktadır. 1- Korkutmak: Ebeveyn çocuğu sözde disipline etmek için genelde korkutma yöntemine başvurmaktadır. Korkutmalar bazen tehdit hâline bile gelmektedir. Anne baba bazen, küçük çocuklarını evden gitmekle korkutmak için, “Annesiz kalırsın, üvey anne ellerinden büyürsün, o zaman anlarsın değerimi!” diyerek tehdit etmektedir. Bu tehdidiyle çocuğu yıldıran anne baba, çocuğunu sürekli tedirgin etme pahasına, ancak kısa bir süre için uslandırabilir. 2- Küsmek: Diğer bir yöntem de çocuğa küserek onu yola getirmektir. “Ben senin baban olmayacağım.”, “Ben senin annen değilim, kendine başka anne bul” sözlerinden çocuk çok kötü etkilenir ve korkar, güveni sarsılır. Böyle sözler, çocuk için çok ağır bir cezadır. Çocuk anneyi babayı kızdırdığında, ona soğuk davranılması normaldir. Az konuşması, sorularına kısa cevaplar vermesi veya vermemesi sakıncalı olmayabilir. Ancak, günlerce sürdürülen küslük ise olgun bir davranış değildir. 3- Beddua etmek: Nasıl çocuk eğiteceklerini bilmeyen anne –babaların yanlışlarından birisi de bağırarak beddua etmektir.“Allah’ından bul! Sen de çocuklarından çekesin!” gibi sözlerle çocuk yetiştirilmez. Bir süre sonra çocuklar, anne babanın beddualarını ezberler ve kulak arkasına atarlar. Ancak, Allah’la korkutmak bazen kalıcı tedirginliklere sebep olabilir. “Cehennemde yanarsın, çarpılırsın” gibi sözler, küçükleri ürkütür, korkmakla kalmaz, Allah’ı acımasız bir varlık olarak tanırlar. 4- Kendini güçsüz göstermek: “Beni çok üzüyorsun, canımdan bezdirdin, bıktırdın” şeklindeki yakınmalar; “Beni birazcık seviyorsan acı bana!” gibi acındırma yolları; “Yataklara düşeceğim!” diye süren yalvarmalar, ancak anne babanın güçsüzlüğünü ortaya koyar. Bu yolla çocuk, tedirgin olur ama uslanmaz. Bir süre sonra çocuk bunlara alışır ve böylece anne babanın otoritesi kaybolur. 5- Tehdit etmek: Tehditlerin çocuk üzerindeki psikolojik etkisi kötüdür. Çocuğunuza hiçbir zaman, şunu şunu yaparsa sonucunun kötü olacağını söyleyerek gözünü korkutmayın, tehditler gelecekteki olaylarla ilgilidir, oysa çocuk, içinde bulunduğu anı yaşar. Bu nedenle, çocuğun gelecekte yapacaklarıyla ilgili tehditler, onun davranışlarını düzeltmeye yaramaz. Tehdit, çocuğun kişilik kavramını, kendine güvenini zayıflatır. “Bir daha böyle yaparsan, bak neler olacak” veya “Bir daha kardeşine vurursan, seni döverim.” gibisinden tehditler, çocuğun endişelenip, tedirgin olmasına yol açar. Bu şekilde, çocuğa korkmayı ve bizden nefret etmeyi aşılamış oluruz. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:53 am | |
| Çocuk ve Evet-Hayır Diyalogları
01-01-1970 00:00 Hayır’ ve ‘evet’ sözcüklerini fazla kullanmak çocuklarda düzen ve disiplini ortadan kaldırır Hayır’ sözcüğü kolaylıkla kullanılabilen bir terimdir. Çocuklarınız bu sözcüğü ekseriyetle sizden duymuş ve sizde defalarca onun bu terimi kullandığına şahit olmuşsunuzdur. Kimi zaman da ebeveyn ‘hayır’ sözcüğünü, evlatlarının da bir gün bu terimi kolaylıkla dile getirebilmesi için kullanmak zorunda kalırlar. ‘Evet’ veya ‘hayır’ terimlerini uygun durumlarda kullanılmasına dair verilen aşağıdaki teknikleri sizde deneyebilirsiniz. ‘Hayır’ ve ‘evet’ sözcüklerini fazla kullanmak çocuklarda düzen ve disiplini ortadan kaldırır. Hangi durumlarda bu terim kullanılabilir dikkat edilmelidir. Eğer çocuğunuza ‘hayır’ sözcüğünü az kullanırsanız, pısırıklığı ve korkuyu öğrenmeyecektir. Ama sabahtan gün sonuna kadar evladınıza mütemadiyen ‘hayır’ sözcüğünü kullanırsanız o; kendi âleminde dünyanın mutlu bir yaşam yeri olmadığını telakki edebilir. Ve haliyle çocuktaki bu yanlış yargı, gelecekte kendisini olumsuz düşünen bir karaktere dönüştürecektir. Oysa gerçek dünya ‘hayır’ ve ‘evet’ söylemleriyle doludur. Birçok çocuk, anne ve babalarından hangisinin daha çok ‘hayır’ ve hangisinin daha çok ‘evet’ diyebileceğinin farkındadır. Çocuğunuzun doğumuyla başlayan annelik hayatınızın ilk yılında, çocuğunuza hemen her şey için ‘evet’ diyordunuz. Çünkü onun istek ve ihtiyaçları, sizin isteklerinizle örtüşüyordu. Doğumun ikinci yılında çocuğunuzun istekleri sadece rahatlık ve sağlıkla kalmayacaktır. Tabiatıyla evladınızın artan istekleri karşısında ‘evet’ ve ‘hayır’ sözcüklerini kullanmaya başlarsınız. Çocuğunuz ‘hayır’ sözcüğünü o denli sizden işitir ki, henüz 2 yaşındayken dahi o da bu sözcüğü söyleme maharetine sahip olur. Kimi zaman gerek anne, gerek çocuk birbirlerine karşı ‘hayır’ sözcüğünü o kadar söyler ve işitir ki; üzerlerine bıkkınlık çöker. Özellikle eğer çocuklarınız meraklı bir yapıya sahipse, onun her fırsatta sorduğu sorulara yanıt vermek için kendinizi mecbur hissedersiniz veya ‘hayır’ diyerek geçiştiriverirsiniz. Eğer böyle bir sorunu ortadan kaldırmak isterseniz, çocuğunuzu evden dışarı çıkarın ve onun oyun oynayarak kendi algılamasıyla çevreyi öğrenmesini sağlayın. Doğumun başlangıcından itibaren çocuğunuza ‘hayır’ sözcüğünü beden dili ve işaretleriyle öğretmeye çalışın… Çocuklar annelerinden ‘hayır’ sözcüğünü işitip aşina olmadan önce, beden diliyle bu sözcüğün öğretilmesi gerekir. Çocuklarınız tehlikeli bir cisme doğru hareket ettiğinde öncelikle size bakar ve işte böyle bir anda sizin beden diliniz ve mimiklerinizle ‘hayır’ diyebildiğinizi öğrenir. Sizin ‘hayır’ sözcüğünü kullanmanız, çocuğunuzun beden diliyle ‘evet’ diyebildiğinizi anladığında mana kazanacaktır. Mesela; çocuğunuzu kucağınıza alıp sevdiğinizde o sizin ‘evet’ anlamını işaret eden pozitif beden dilinizi kullandığınızı idrak eder. Tek başına beden dilini kullanarak çocuğunuzu bir şeyden sakındırmanın veya bir şeyden kısıtlamanın yeterli olduğunu da düşünmeyin. Beden dilinin yanında söylemlerin de kullanılması zaruridir. Ancak çoğu zaman söylevleri kullanmadan da hatta tek bir bakış ile de sinirlendiğinizi, neyi yapması gerektiğini, neyi yapmaması gerektiğini çocuğunuza öğretebilirsiniz. Birçok ebeveyn, çocuklarına ‘hayır’ sözcüğünü mükerrer kullandıklarından bir hayli sıkıntıyı göğüslemek zorunda kalırlar. Mesela, çocuklarının yanlış ve tehlikeli eylemlerini engelleyemezler. Çünkü çocukları için mütemadiyen ‘hayır’ demiş olmaları artık onlar üzerinde bir etki yaratmayacaktır. Bu tür durumlarla karşılaşıldığında ‘hayır’ sözcüğü yerine, kastettiğinizi ifade edecek olan sözcüklerin seçilmesi daha isabetli olacaktır. Mesela çocuğunuz yere dökülen yemeği yemek için ağzına götürdüğünde ‘hayır’ sözcüğünü kullanmaktansa ‘hasta olursun’, ‘lokman kirlendi’ denilebilir. Böylelikle eğer diğer seferde aynı şeyi yapmak isterse sizin uyarılarınız aklına gelecek ve kastettiği şeyi yapmanın doğru olmadığını anlayacaktır. Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, çocuklara ‘hayır’ denildiğinde ki uygun ses tonunun önemli olduğudur. Eğer çocuklarınızı yaptığı bir işten sakındırıyorsanız hemen akabinde yapması gereken doğru bir işi de öğretin, gösterin. ‘Bıçağı almana izin vermiyorum ama topunu, bebeğini alabilirsin’ de olduğu gibi… Ebeveynlerin bir diğer çıkmazı, alışveriş yaptıkları esnada çocuklarının ısrarla istediklerini aldırmalarında yaşanır. Alışverişe çıkmadan önce çocuğunuza gördüğü her şeyin değil, sadece tek bir şeyin ya da kendi istediklerinizin alınacağı hususunda uyarıda bulunun. Böylelikle o kendisini; arzuladığı şeyler için değil, kararlaştırılan şey için hazırlamış olacaktır. Çocuklarınız size ne zaman ‘hayır’ der ise, onun neden itiraz ettiğini, neden bu sözcüğü kullandığının sebebini anlamaya çalışın. Birçok ebeveyn, evlatlarının ‘hayır’ söylevlerinden aile büyüğüne yapılan bir hürmetsizlik çıkarımında bulunur. Haliyle ebeveyn ve çocuk arasında inatlaşmaya, tartışmaya varan sözlü sataşmalar yaşanır. Pek tabi ‘hayır’ söylevini dile getirmek çocuğun hüviyetini şekillendirmede ve rüştünde gereklidir. Ancak bundan önemli ve gereklisi; ebeveynin, çocuklarının istek ve düşüncelerine değer vermesini öğrenmesi, bilmesidir. Birçok gününüzün sabahı çocuğunuzun gürültü ve inatlaşmasıyla başladığını anımsarsınız. Belki de içinizden birçok anne huzurlu bir tatlı sabahın özlemini duyar. İşte böyle bir anda siz anneler çocuğunuza, ‘ne istediğini’ sorun. Mesela çocuğunuza; ‘ben sinirli ve asık suratlı değil, güler yüzlü bir anne olmak istiyorum’ diyebilirsiniz. Ya da çocuğunuza ‘benim sinirli bir anne mi mutlu bir anne mi olmamı istersin?’ diye sorunuz… Kimi zaman çocuğunuzun kötü hareketlerini düzeltmeye mecbur kalırsanız, sert ve kötü yaklaşımda bulunmadan da bunu yapabilirsiniz. Çocuğunuz arkadaşının oyuncağını elinden aldığında hışımla üzerine yürüyüp, elinden çekiştirip alma da olduğu gibi. Böyle yapacağınıza o anda sevgiyle çocuğunuza yönelin ve ‘artık arkadaşının oyuncağınla vedalaşma zamanın geldi’ diyerek güzellikle ikna etmeye çalışın. Çocuklar genellikle uyku zamanında annelerinin kendilerine hikâye okumasını isterler. Sizde çocuğunuzdan hikâye öncesi dişlerini fırçalanmasını isteyebilirsiniz. Eğer istediğinizi yapmazsa, sizde hikâye okumayı kabul etmez ve odasının ışığını söndürebilirsiniz. Birkaç gün sonra diş fırçalanma sorunun ne kadar kolaylıkla hallolduğunu göreceksiniz. Kimi anneler de çocuklarına olan aşırı ilgiden yahut da tek çocuk sahibi olmasından dolayı ‘hayır’ sözcüğünü fazla kullanmazlar. Ve çocuklarının kendilerinden istediği her şeyi yerine getirirler, onlara istedikleri her şeyi sunarlar. Böyle anneler çocuklarına ‘hayır’ sözcüğünü fazla kullanmakla kendilerine karşı güvensizlik hissinin oluşacağını sanırlar. Anneler ciddi ama sevgiyle ve yerinde bir çıkışla ‘hayır’ sözcüğünü kullanırsa, çocuklarını korkutmuş olmazlar. Bilakis, çocuklarına hayattaki sınır ve çizgileri göstermiş olacaklardır. Eğer sizde bu tutum ve anlayışla çocuklarınıza ‘hayır’ derseniz, endişe etmenize gerek kalmayacak | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:54 am | |
| Çocuklara Dini Eğitim Metodları
01-01-1970 00:00 Eğitim görsel ve işitsel hatta dokunma ve idrak etme şeklinde olmalı ki, çocuğu dinine kalben inandırabilsin. Dinî hayat, çocuğun küçük yaşlardan itibaren kendini adapte etmesi gereken kurallara tabidir. Vaktini ayarlamak, işinde düzen, işini tam yapma, hakka hukuka riayet etme, işini sevme, erkenden uyanma, yatsı namazından sonra istirahat ve uyumayı sevme, zamanını iş, muaşeret ve istirahata bölme ve bunun gibi onlarca konu çocukluk dönemlerinde oturmalıdır. Ayrıca hayâ ve utanmanın ölçüsü çocuğa açıklanmalıdır; çünkü bunların birçoğu aptalca ve tehlikelidir. Veya vesveseyle karışık ihtiyatlar gelecekte yıkımlara sebep olur. Süslenmeler, giyim tarzı, yeme, içme, uyuma, muaşeret tarzı, sevgi, hizmet, fedakârlık, doğru amel, kendine hâkimiyet, müdüriyet, kendini koruma, bunların tümü çocuğun dinî eğitimi hakkında dikkate alınması gereken konulardır. İşte burada dinin ahlakla ilişkisini anlayabiliriz. Öğrendiklerimizin bir bölümü hayat felsefesi bağlamındadır. Şöyle ki; neden hayattayız ve niçin yaşıyoruz? Anne babalar çocuklarıyla geçen müşterek dönemlerinde hayatlarından çeşitli ve farklı yorumlar sunarak çocuklarını yetiştirebilirler. Bu esasa dayalı dinî eğitimde eğitimcilerden bir bölümünün çabası da bu yöndedir. Yani çocuğa felsefeyi ve yaşam felsefesini tanıtmak ve onu mektebin esaslarına göre eğitmek. Kısaca çocuğa dünyayı öyle bir şekilde tanıtmalıyız ki, yaşamanın değerini bilsin. Bu işe 7 yaşından itibaren başlanmalı. Böyle olursa hayata daha sıkı sarılır ve bu konuda daha derin bilgiler bulmak ister. Her halükârda unutmamalıyız ki; hayat felsefesi din açısından, çocukların anne babalarının hayatlarında şahit olması yoluyla mümkün bir meseledir; söylemek ve görüş belirtmekle değil. Dinî Eğitim metotları 1- Dünya, tabiat, nefis, gerekli durumlarda uyarı (yalancı kötüdür gibi) kendine ve yaratılışına dikkat çekme, işlerde tefekküre yönlendirme, şahsi tecrübelerden yararlanma, seyahat gibi konulardan bahsetme. İbret alma ve dinî dersler sadece zihinsel olamazlar; çünkü bu durumda akim ve sonuçsuz kalacaktır. Bazı durumlarda çocuğu yaratılış güzelliklerine, din ve öğretilerine yönlendirmeliyiz ki yaratıcının kudreti ruhunda tecelli etsin. Kısaca eğitim metodu çocuğun fikrini esir alacak ve bir köle haline getirecek şekilde olmamalı. Bu yüzden çocuğa verilecek eğitim kuru sözden ibaret olmamalı, aile hayatında yeri geldiğinde amelen doğrular ortaya konulmalı. Soru yöntemiyle anlama kabiliyetini yükseltmeliyiz. Mesela “Yeri kim yarattı?” “Ağacı kim yarattı?” “Suyu kim yarattı?” “Gökyüzünü… ve… daha sonra sonuç alarak her şeyi Allah’ın yarattığını belirtmek. Sık-sık sorular sorarak Allah’ı çocuğun zihninde büyük ve sevimli kılın. İman ruhunu vücudunun derinliklerine nüfuz ettirin ve şüpheleri içinden atın. Eğitim görsel ve işitsel hatta dokunma ve idrak etme şeklinde olmalı ki, çocuğu dinine kalben inandırabilsin. 2- Fıtratı Diriltme: Çocuğun zatında onu takvaya, adalete, temizliğe, mertliğe ve sadakate yönlendiren yönler vardır. Çocukların iyiliğe olan meyline dünyanın her yerinde rastlanır. Dünyanın hiçbir yerinde hayrı, sadakati ve iyiliği istemeyen birine rastlayamayız veya mazluma yardım övülmesin. Fıtratı uyandırmak, gelişmeye atılan bir adımdır ve kişilerin gelişip yetişmesinde önemli rolü vardır. Eğitimde, çocuğu fıtrata döndürme ve hükmü onun vicdanından talep etme çabası vardır. Neslin eğitiminde sadece haktan yana olma, çocuğa da telkin etme, hakkı her tür şaibeden uzak tutma çabası vardır. Fıtratının sağlam el değmemiş, doğruluğa, dürüstlüğe menus ve faziletleri seven olmasına izin verelim. 3- Allah Sevgisi Aşılama: Bizler çocuğa Allah’ı sevdirmeliyiz. Böyle olunca Allah’ın hükümlerine amel eder. Bu hedefe varmak için Allah’ı sevimli, şefkatli, bağışlayan, anne ve babadan daha samimi olarak tanıtılması gerekir. Ayrıca Allah’ın onu sevdiği, değerli ve mutlu bir fert olmasını istediği fikri, çocuğun zihnine yerleştirilmelidir. Çocuklara en az 6 yaşına kadar daima Allah’ın şefkat, inayet, lütuf ve kerametinden söz edilmeli; öfke, gazap ve cehennem azabından değil. Çocuğa Allah sevgisini aşılamada her tür vesileden yararlanılabilir ve bu konuda hikâyeler yapılabilir. Şunu dikkate almak gerekir ki; anne babanın çocuğa Allah hakkındaki sözleri etkili olacaktır. 4- Allah Velilerine İlgi Uyandırma: Çocuk, din büyüklerine, Resulullah’a (s.a.a), İmamlara ve dinin koruyucularına ilgi duymalıdır. Böylece emir ve nehiyleri, metotları onda etki bırakır. Zaten çocuklar ilgilerini çeken ve kahramanlıkları olan kimselere ilgi duyarlar. Eğer din önderlerimizi onlara gerektiği gibi tanıtabilir ve fedakârlıklarını uygun anlaşılabilir bir dille beyan edebilirsek, çocukta onlara karşı kalbî bir sevgi doğacak ve dostlarından olacaktır. 5- Yardımlaşma Ve Teşekkül Ruhiyesi: Dinî eğitimde çocuğun tevelli ve teberri yönünü takviye etmeye çaba gösteriyor ve böylece onun hak velileri sevmesini, din düşmanlarından ise beri olmasını sağlıyoruz. Yardımlaşma ve teşekkül ruhiyesi çocuklarda güçlü olmalıdır. Böylece milli ve milletlerarası alanda önemli işler başarabilirler. | |
| | | usok22 kurucu
Mesaj Sayısı : 8175 Kayıt tarihi : 22/05/10 Yaş : 36 Nerden : Bursa
| Konu: Geri: Anne Babaya Saygı Paz Tem. 29, 2012 5:54 am | |
| Çocuklara Dini Eğitim Metodları
01-01-1970 00:00 Eğitim görsel ve işitsel hatta dokunma ve idrak etme şeklinde olmalı ki, çocuğu dinine kalben inandırabilsin. Dinî hayat, çocuğun küçük yaşlardan itibaren kendini adapte etmesi gereken kurallara tabidir. Vaktini ayarlamak, işinde düzen, işini tam yapma, hakka hukuka riayet etme, işini sevme, erkenden uyanma, yatsı namazından sonra istirahat ve uyumayı sevme, zamanını iş, muaşeret ve istirahata bölme ve bunun gibi onlarca konu çocukluk dönemlerinde oturmalıdır. Ayrıca hayâ ve utanmanın ölçüsü çocuğa açıklanmalıdır; çünkü bunların birçoğu aptalca ve tehlikelidir. Veya vesveseyle karışık ihtiyatlar gelecekte yıkımlara sebep olur. Süslenmeler, giyim tarzı, yeme, içme, uyuma, muaşeret tarzı, sevgi, hizmet, fedakârlık, doğru amel, kendine hâkimiyet, müdüriyet, kendini koruma, bunların tümü çocuğun dinî eğitimi hakkında dikkate alınması gereken konulardır. İşte burada dinin ahlakla ilişkisini anlayabiliriz. Öğrendiklerimizin bir bölümü hayat felsefesi bağlamındadır. Şöyle ki; neden hayattayız ve niçin yaşıyoruz? Anne babalar çocuklarıyla geçen müşterek dönemlerinde hayatlarından çeşitli ve farklı yorumlar sunarak çocuklarını yetiştirebilirler. Bu esasa dayalı dinî eğitimde eğitimcilerden bir bölümünün çabası da bu yöndedir. Yani çocuğa felsefeyi ve yaşam felsefesini tanıtmak ve onu mektebin esaslarına göre eğitmek. Kısaca çocuğa dünyayı öyle bir şekilde tanıtmalıyız ki, yaşamanın değerini bilsin. Bu işe 7 yaşından itibaren başlanmalı. Böyle olursa hayata daha sıkı sarılır ve bu konuda daha derin bilgiler bulmak ister. Her halükârda unutmamalıyız ki; hayat felsefesi din açısından, çocukların anne babalarının hayatlarında şahit olması yoluyla mümkün bir meseledir; söylemek ve görüş belirtmekle değil. Dinî Eğitim metotları 1- Dünya, tabiat, nefis, gerekli durumlarda uyarı (yalancı kötüdür gibi) kendine ve yaratılışına dikkat çekme, işlerde tefekküre yönlendirme, şahsi tecrübelerden yararlanma, seyahat gibi konulardan bahsetme. İbret alma ve dinî dersler sadece zihinsel olamazlar; çünkü bu durumda akim ve sonuçsuz kalacaktır. Bazı durumlarda çocuğu yaratılış güzelliklerine, din ve öğretilerine yönlendirmeliyiz ki yaratıcının kudreti ruhunda tecelli etsin. Kısaca eğitim metodu çocuğun fikrini esir alacak ve bir köle haline getirecek şekilde olmamalı. Bu yüzden çocuğa verilecek eğitim kuru sözden ibaret olmamalı, aile hayatında yeri geldiğinde amelen doğrular ortaya konulmalı. Soru yöntemiyle anlama kabiliyetini yükseltmeliyiz. Mesela “Yeri kim yarattı?” “Ağacı kim yarattı?” “Suyu kim yarattı?” “Gökyüzünü… ve… daha sonra sonuç alarak her şeyi Allah’ın yarattığını belirtmek. Sık-sık sorular sorarak Allah’ı çocuğun zihninde büyük ve sevimli kılın. İman ruhunu vücudunun derinliklerine nüfuz ettirin ve şüpheleri içinden atın. Eğitim görsel ve işitsel hatta dokunma ve idrak etme şeklinde olmalı ki, çocuğu dinine kalben inandırabilsin. 2- Fıtratı Diriltme: Çocuğun zatında onu takvaya, adalete, temizliğe, mertliğe ve sadakate yönlendiren yönler vardır. Çocukların iyiliğe olan meyline dünyanın her yerinde rastlanır. Dünyanın hiçbir yerinde hayrı, sadakati ve iyiliği istemeyen birine rastlayamayız veya mazluma yardım övülmesin. Fıtratı uyandırmak, gelişmeye atılan bir adımdır ve kişilerin gelişip yetişmesinde önemli rolü vardır. Eğitimde, çocuğu fıtrata döndürme ve hükmü onun vicdanından talep etme çabası vardır. Neslin eğitiminde sadece haktan yana olma, çocuğa da telkin etme, hakkı her tür şaibeden uzak tutma çabası vardır. Fıtratının sağlam el değmemiş, doğruluğa, dürüstlüğe menus ve faziletleri seven olmasına izin verelim. 3- Allah Sevgisi Aşılama: Bizler çocuğa Allah’ı sevdirmeliyiz. Böyle olunca Allah’ın hükümlerine amel eder. Bu hedefe varmak için Allah’ı sevimli, şefkatli, bağışlayan, anne ve babadan daha samimi olarak tanıtılması gerekir. Ayrıca Allah’ın onu sevdiği, değerli ve mutlu bir fert olmasını istediği fikri, çocuğun zihnine yerleştirilmelidir. Çocuklara en az 6 yaşına kadar daima Allah’ın şefkat, inayet, lütuf ve kerametinden söz edilmeli; öfke, gazap ve cehennem azabından değil. Çocuğa Allah sevgisini aşılamada her tür vesileden yararlanılabilir ve bu konuda hikâyeler yapılabilir. Şunu dikkate almak gerekir ki; anne babanın çocuğa Allah hakkındaki sözleri etkili olacaktır. 4- Allah Velilerine İlgi Uyandırma: Çocuk, din büyüklerine, Resulullah’a (s.a.a), İmamlara ve dinin koruyucularına ilgi duymalıdır. Böylece emir ve nehiyleri, metotları onda etki bırakır. Zaten çocuklar ilgilerini çeken ve kahramanlıkları olan kimselere ilgi duyarlar. Eğer din önderlerimizi onlara gerektiği gibi tanıtabilir ve fedakârlıklarını uygun anlaşılabilir bir dille beyan edebilirsek, çocukta onlara karşı kalbî bir sevgi doğacak ve dostlarından olacaktır. 5- Yardımlaşma Ve Teşekkül Ruhiyesi: Dinî eğitimde çocuğun tevelli ve teberri yönünü takviye etmeye çaba gösteriyor ve böylece onun hak velileri sevmesini, din düşmanlarından ise beri olmasını sağlıyoruz. Yardımlaşma ve teşekkül ruhiyesi çocuklarda güçlü olmalıdır. Böylece milli ve milletlerarası alanda önemli işler başarabilirler. | |
| | | | Anne Babaya Saygı | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|